Eraslan, velileri de uyararak şunları söylüyor: “Maalesef bu son dönemde, ailelerin kavramları birbirine karıştırdığını görüyoruz. Örneğin okul seçiminde “yalnızca mutlu olsun” gibi bir kriter oluştu. Elbette tüm çocuklar okullarında mutlu olmalı ama mutluluk bir duygu durumudur, değişkendir ve asıl yanlışlık şu ki, aileler mutluluğun koşulunun, çocuğu sorumluluklardan uzak tutmak olduğunu zannediyorlar. Oysa, bildiği şeyi severek uygulayan çocuk da mutludur.” Zafer Eraslan ile eğitimi konuştuk:
– Siz neden eğitime girmek istediniz?
Eğitim saygınlığı ve sorumluluğu büyük olan bir sektör. Çakabey Okullarını 2004 yılında devir aldık ve aldığımızda hem öğrenci sayısı hem de başarı anlamında maalesef iyi bir durumda değildi. Dışarıdan ithal öğrenci almadan, iyi bir eğitim programı, iyi bir kadro ile bu noktaya geldik. Son 10 yıldır MEB’in ve ÖSYM’nin istatistiklerine göre Türkiye’de 58-59 bin okul içinde, ilk 25’teyiz.
– Neler yaptınız?
Elbette kolay olmadı. Öğretmen ve öğrenciler ile inandık. Her şey bir hayalle başlar. Kadromuza, eğitim programına, teknolojiye yani eğitime sürekli yatırım yaptık ve her zaman daha büyük hedefleri gerçekleştirdik.
– Genellikle aile şirketleri okulları yönetir? Sizde her kardeş farklı bir okulu yönetiyor. Aranızda nasıl bir rekabet var?
Kurumlarımızın yönetimleri, eğitim programları, kadroları tamamen ayrıdır. Kardeşlik bağımızı korurken, tatlı rekabetimizi de koruyoruz. Rekabet güzel bir şeydir, sizi daha ileriye götürür. Sadece kardeş ilişkileri olarak da bakmamak lazım. İzmir’de ziyaret ettiğim kurumlarla da görüşürüz, dostluğumuz da var, ama rekabetimiz de var. Yaptığımız çalışmaları paylaşıyoruz. Yeri geliyor hırslanıyoruz da. “Şu başarıyı kazandık, şu etkinliği yapıyoruz” da diyoruz. Bunu sadece kardeşlerimin kurumlarıyla değil, Türkiye’deki ve yurtdışındaki tüm kurumlar için de yapıyoruz.
– Sizi diğer okullardan ayıran özellikler neler?
Çakabey’in en önemli farklarından biri, her öğrencimizi çok yönlü bir gelişime, başarıya ulaştıran Çakabey Eğitim Modelini oluşturmuş olmamızdır. 6 yıldır, her hafta akademisyenler, İstanbul’dan, Ankara’dan, okulumuza gelerek öğretmenlerimiz ile çalışarak her 40 dakikamızı tek tek planlıyor, 21. yüzyıl becerileri ile kazanımları zenginleştiriyor, öğrenme teknikleri, eğitim teknolojileri, materyalleri ve değerlendirme araçları ile her dersimizi tek tek oluşturuyorlar. Söylemlerimiz taklit ediliyor ama sonuçlar asla taklit edilemiyor.
‘MIŞ GİBİ’ EĞİTİM YAPMIYORUZ
Çocuklarımıza vermek istediğimiz temel değerleri, önce okul olarak kendimiz uygularız. Tüm bilgilerimiz şeffaf ve açıktır. Biz eğitimde hiçbir şeyi ‘mış gibi’ yapmayız. Örneğin başlattığımız bir program ile her yıl öğretmenlerimizi ABD’de de kültür turuna gönderdik. Harvard’ı, MIT’yi, müzeleri gezdiler, Broadway’da müzikal izlediler. Çünkü onlardan dünya vatandaşı yetiştirmelerini istiyoruz. Öğretmenlerimizin aldıkları tüm eğitimler, tüm kadromuzun özgeçmişi, eğitim modelimiz, çalıştığımız danışmanlarımızın isimleri web sitemizdedir. Tüm kurallarımız, burslarımız, uygulamalarımız, veli el kitabımızda yer alır. Bu yüzden eleştiriye de açığız, eleştiri gelmesi için her türlü kanalı açıyoruz. İleriye götüren aslında teşekkür değil, eleştiridir. Nerede eksiğiniz olduğunu ancak eleştiri sayesinde görebilirsiniz. Biz bir sanayi kuruluşu değiliz, insan ile çalışıyoruz. 280-290 öğretmen ve idareciyle ailemizden daha çok vakit geçiriyoruz. Çalışan da öğrenci de bulunduğu ortamdan keyif almalı, okulunu sevmeli, özlemeli.
AMAÇ TAM ÖĞRENME OLMALIDIR
Özellikle okul öncesinden itibaren bugün yetiştirdiğimiz öğrenciler, 2030 yıllarında yaşama atılacaklar ve çoğu şu an bilmediğimiz meslekleri icra edecekler. O zaman onları öyle bir temel ile büyütmeliyiz ki henüz bilinmeyen bu gelecekte başarılı olabilecekleri becerileri edinmeliler. Bu yüzden UNESCO’nun açıkladığı 21. yüzyıl becerileri, ülkemizin eğitim- öğretim programlarında daha çok yer bulmalı. Ancak maalesef bir bakıyoruz bazı uygulamalar “moda” olduğu için ön plana çıkarılıyor, içi doldurulmuyor. Örneğin kodlama birdenbire popüler oldu. Oysa düşünme becerileri, algoritmik düşünme veya bilgi işlemsel düşünme üst başlıkları altında, kodlama yalnızca bir alt başlıktır. Biz özel okullar, popülerlikten uzak, çocuklar için anlamlı bir gelişme sağlayacak şekilde hareket etmeliyiz. Bana göre eğitimde sınav başarısı nihai hedef olursa işte o zaman sıkıntı başlar. Eğitim-öğretimde amaç, öğrenme sevgisi ve tam öğrenme olmalıdır. Böylece başarı doğal bir sonuç olacaktır. Öğrenmeyi seven çocuklar yaşam boyu öğrenip, kendini geliştirir. Ama hedef sınav olunca, öğrenciler soru tipini ezberliyor, bilgiyi ezberliyor, sınav sistemi değiştiği zaman da tabi tüm bu hazırlık boşa gitmiş oluyor. Oysa tam öğrenmiş, bilgiyi yorumlayacak düzeye gelmiş öğrenci, dünyanın neresinde hangi sınav tipi ile karşılaşırlarsa karşılaşsın sorun yaşamayacaktır.
GENÇ ANNELER BİZİ ZORLUYOR
Maalesef bu son dönemde, ailelerin kavramları birbirine karıştırdığını görüyoruz. Örneğin okul seçiminde “yalnızca mutlu olsun” gibi bir kriter oluştu. Elbette tüm çocuklar okullarında mutlu olmalı ama mutluluk bir duygu durumudur, değişkendir ve asıl yanlışlık ailelerin mutluluğun koşulunun, çocuğu sorumluluklardan uzak tutmak olduğunu sanmalarıdır. Bu düşünce, zincirleme bir yanlış serisinin başlangıcıdır. Çünkü mutluluk, asıl olarak kendini gerçekleştirme, keşfetme, potansiyelini kullanma gibi süreçleri doğru yaşamak ile ilgilidir. Evde, okulda mutlu olsun diye tüm sorumluluklardan uzak tutulan öğrenciler düşünme, yaşam becerilerini geliştiremez ve ortaokul, lise çağına geldiklerinde aileler yanlış yaptıklarını çok geç fark ederler. Bu noktada kavramların yanlış kullanıldığını düşünüyoruz. Örneğin ödev yapmasın, mutlu olsun deniliyor. Oysa, bildiği şeyi severek uygulayan çocuk da mutludur.
AMACIMIZ VELİYİ MEMNUN ETMEK DEĞİL
Ebeveynler getirdiği önerilerle bazen çocuklarına zarar veriyor. Aşırı korumacılık, çocuğun her istediğinin yapılması doğru değil. Yaş grubuna göre sorumluluk bilinci kazanması ve ailesiyle verimli vakit geçirmeli. Çocukların kendini gerçekleştirmesi için sebep olması gerekiyor. Biz çocukları çok şımartıp, dozunu kaçırıyoruz. Her sorunda ortaya kendimizi atıyoruz. Çocuğa derdini anlatmasına fırsat vermiyoruz. Veliyi memnun etmek değil, öğrencilerimiz için doğruları birlikte uygulamak istiyoruz. Eğitimde okul ve ailenin görev, sorumluluk ve deyim yerindeyse yetkilerini doğru uygulamak konusunda kararlı davranıyoruz.
KİMDİR?
Dokuz Eylül Üniversitesi Mühendislik Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümü mezunu olan Zafer Eraslan, 2004’ten bu yana İzmir Özel Çakabey Okulları kurucu temsilciliği görevini yapıyor. Türkiye Özel Okullar Birliği Ege Bölge Temsilcisi olan Eraslan, İzmir Ticaret Odası’nda 2009’da Eğitim Grubu Meslek Komitesi ve Meclis üyeliği yaptı. Çeşitli sivil toplum kuruluşlarında yönetim kurulu ve danışma kurulu üyesi oldu. “Eğitim sektöründe yer almanın sorumluluğu, okul duvarlarını aşmalıdır.” düşüncesi ile Türkiye’nin zenginliklerini, ulusal ve uluslararası platformda tanıtmak amacıyla 2007’de sosyal sorumluluk projesi olarak Çakabey Kültür Yayınlarını kurdu. 5 kitap ve sergi ile Kültür ve Turizm Bakanlığından “Takdir Belgesi”, Dışişleri Bakanlığından “Teşekkür Belgesi” ile ödüllendirildi. Fotoğraf sanatıyla ilgilenen Eraslan’ın “Çakabey Kültür Yayınları” kapsamında sergileri ve 2015 yılında yayınlanan “An ve Anlam isminde kişisel fotoğraf kitabı bulunuyor. Eraslan evli ve iki çocuk babası.