Mikroskobik boyuttaki planktonlardan balinalara kadar çeşitli deniz canlılarına ve su kuşlarına ev sahipliği yapan ancak daha önce hiç olmadığı kadar büyük tehdit altında olan okyanusları korumaya yönelik adım atılmazsa, 2050’de, yerkürenin sularındaki plastik atıkların miktarı balıkları geçebilir.
Okyanusların günlük yaşamdaki rolüne dikkati çekmek, okyanusu korumak ve deniz kaynaklarını sürdürülebilir şekilde kullanmanın önemini vurgulamak amacıyla 8 Haziran Dünya Okyanus Günü’nün bu yılki teması “Sürdürülebilir Okyanus için Yenilik” olarak belirlendi.
Birleşmiş Milletler (BM), 8 Haziran’ı, 2009 itibarıyla “Dünya Okyanuslar Günü” ilan etti. Ancak birçok ülke, bu özel günü, Rio de Janeiro’da 1992’de düzenlenen BM Çevre ve Kalkınma Konferansı’ndan bu yana kutluyor.
Üç milyar insan, geçinmek için denizlerdeki biyolojik çeşitliliğe bağımlı
Dörtte üçü sularla kaplı olan ve uzaydan bakıldığında mavi görünen yerkürenin, “Mavi Gezegen” diye adlandırılmasına ilham olan okyanus ve denizlerin korunması, doğadaki yaşam döngüsünün devamı ve sürdürülebilir kalkınma için hayati önem arz ediyor.
Ancak iklim değişikliği, plastik ve petrol kirliliği ile aşırı avlanma gibi nedenler yüzünden dünyanın yüzde 71’ini kaplayan okyanuslar, her geçen gün tükenişe sürükleniyor.
Bu nedenle Birleşmiş Milletler (BM) 2030 Sürdürülebilir Kalkınma Küresel Hedeflerinden biri de okyanusların, denizlerin, deniz kaynaklarının korunması ve sürdürülebilir kullanımı ile sürdürülebilir kalkınmayı amaçlayan, “suda yaşam” maddesi olarak kayda geçti.
Sahip oldukları sıcaklık, kimya, akıntılar ve yaşam nedeniyle okyanusların, dünyayı insanlar için yaşanabilir kılan küresel sistemlere hayat verdiğine dikkati çeken BM Kalkınma Programı (UNDP), insanoğlunun bu yaşamsal kaynağı yönetme biçiminin, hem insanlık hem de iklim değişikliği etkilerini dengelemek için vazgeçilmez olduğunun altını çiziyor.
UNDP’ye göre, üç milyarı aşkın insan, geçimini sağlamak için deniz ve kıyılardaki biyolojik çeşitliliğe bağımlı. Ancak dünyadaki balık stokunun yüzde 30’u, aşırı kullanıldığı için sürdürülebilir ürün vereceği düzeyin altında.
Biyolojik Çeşitlilik ve Ekosistem Hizmetleri Konulu Hükümetler Arası Bilim-Politika Platformunun (IPBES) geçen yılki raporuna göre, amfibi türlerin yüzde 40’ından fazlası, resif oluşturan mercanların yaklaşık yüzde 33’ü ve tüm deniz memelilerinin üçte birinden fazlası da tehdit altında.
Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) ve Londra Zooloji Derneğinin birlikte hazırladığı “Yaşayan Gezegen Raporu”nun 2018 yılındaki tespitlerine göre ise son 50 yılda, deniz türlerinin popülasyonlarında yüzde 36 azalma olurken, en fazla kayıp yüzde 81 ile sulak alanlarda kaydedildi.
Plastik kirliliği, okyanusları tehdit eden etkenlerin başında geliyor
İnsanların ürettiği karbondioksidin yaklaşık yüzde 30’unu emen okyanuslarda, sanayi devriminin başlangıcından bu yana, okyanus asitlenmesinde yüzde 26 artış kaydedildi. Büyük kısmı karada yerleşik kaynaklardan gelen deniz kirliliğinin ise kaygı verici düzeylere ulaştığını vurgulayan UNDP’ye göre, okyanusların her kilometrekaresinde ortalama 13 bin parça plastik atık bulunuyor.
Dünya Ekonomik Forumu’nun verilerine göre de her yıl ortalama 8 milyon ton plastik, okyanus sularına karışıyor.
Bu durumun devam etmesi halinde, 2025’e kadar her 3 ton balığa karşılık 1 ton plastik olacağı, 2050 yılında ise deniz ve okyanuslardaki plastik miktarının, deniz canlılarını geçeceği öngörülüyor.
Yunuslar, balinalar ve su kuşları, doğada yok olması onlarca yıl alan plastik parçalarını yiyecek sanıp tüketiyor. Plastik kirliliği, çöpleri gıda zanneden deniz canlılarının boğulmasına ya da plastik parçalara takılarak ölümü beklemesine yol açıyor.
Deniz ve okyanuslardaki kirlilik, kıyı ya da deniz trafiğinin yoğun olduğu noktaların ötesinde, insan erişiminin olmadığı yerlere de ulaştı. Örneğin geçen yıl mayıs ayında, Dünyanın en derin noktası kabul edilen, Pasifik Okyanusu’nun batısındaki Mariana Çukuru’na dalan Amerikalı deniz altı kaşifi, okyanusların en uzak ve ıssız noktasında dahi, deniz tabanında plastik atık ve şeker ambalajları bulundu.
Plastik atıkların, derinliği 10 bin 911 kilometre ile 11 bin 30 kilometre arasında ölçülen Mariana Çukuru’na akıntılarla ulaştığı tahmin ediliyor.