ABD hükümetinin idaresinde bulunan müzeleri yöneten Smithsonian Institute’tan Dr. Karen Osborn “Fotoğraflarını bir türlü çekemiyordum. Sadece silüetleri çıkıyordu” diyor.
Osborn’un detaylı çalışmaları, hayvanın “aşırı siyah” cildinde ışığın nasıl hapsedildiğini ortaya çıkardı.
Deniz biyologları, fotoğraf çekimini zorlaştıran b durumun, aynı zamanda balığa büyük bir kamuflaj yeteneği verdiğini anlatıyor.
Balıklar böylece avcı türler tarafından kolayca tespit edilemiyor.
Araştırmacıların Current Biology dergisinde yayınladığı ve bu balığın cilt yapısını anlattığı yeni bir makale, benzer bir şekilde ultra siyah malzemeler üretilebileceğini ve bunun da teleskopların veya kameraların iç yüzeyleri gibi mekanları kaplamak için kullanışlı olacağını söylüyor.
Dr. Osborn, birden fazla balık türünde birbirinden bağımsız bir şekilde gelişen bu cilt yapısının şöyle anlatıyor:
“Ciltlerindeki pigmentlerin boyutu ve şekli, doğuramadıkları ışık huzmelerini yan doğrultuda dağıtmak için bire bir.
“Bu pigmentler yoğun bir şekilde, ince bir tabaka üzerinde bulunuyor. Böylece ışığı geri yansıtmayıp, ciltlerine doğru geri yansıtıyorlar. Bu bir ışık tuzağı.”
Dr. Osborn’un fotoğraf çekmekte bu kadar zorlanmasının ardından kendisi ve takım arkadaşları bu balığa daha yakından, mikroskobik ölçekte bakmaya karar vermiş.
Denizlerin alt tabakalarında neredeyse hiç güneş ışığı olmasa da o bölgelerde yaşayan yırtıcılar, kendi bedenlerinden ışık üreterek avlarını bulabiliyor.
Dr. Osborn “Derin denizlerde yaşarken ışığın nereden geleceğini bilemezsiniz. Derin denizde yaşamak bir futbol sahasında saklambaç oynamaya benzer. En iyi şansınız, yeşile dönüşüp olabildiğince alçak bir şekilde çimlere uzanmaktır” diyor ve ekliyor:
“Siyahlık bu hayvanların hayatta kalma şansını net bir şekilde belirliyor.”
Dr. Osborn, bu fotoğrafları çekebilmek için özel ışıklar kullanmak zorunda kaldığını ve ayrıca fotoğraf düzenleme programı Photoshop’ta da çok oynama yaptıklarını söylüyor.