Öncelikle, yıllardır üniversitelerin iletişim fakültelerinde öğretilen geleneksel yayıncılık tekniklerinin, kurallarının ve etik değerlerinin artık geçerli olmadığını söyleyerek başlayalım. Üniversite yıllarımdan hatırlıyorum, duayen hocalarımız yılların birikimiyle bizlere şahane bilgiler aktarırdı. Hatta bu bilgiler, uzun bir süre mesleki kariyerlerimize de ışık tuttu. Ancak günümüzdeki iletişim anlayışı yepyeni dinamiklere sahip ve deyim yerindeyse herkes kendi kurallarını belirliyor.
90’lı yılların başında Amerika’da yaygınlaşan ve 2000’li yıllarda ülkemizde de örnekleri görülen yurttaş gazeteciğinin sosyal medya mecralarıyla birlikte günümüzdeki noktaya ulaşacağını kestirmek 10 yıl öncesine kadar çok zordu. Ancak internet kullanımının artmasıyla küresel bir köy haline gelen dünyada kitleler, dijital dünyanın dinamiklerine çok hızlı ayak uydurdu ve milyonlarca insan kısa sürede bağımsız birer yayıncı oldu. Üstelik bir dünya ıvır zıvıra, ekipmana ve çeşitli yayıncılık ilkelerine ihtiyaç duymadan… Ne özgürlük ama!
Salgınla mücadele ettiğimiz ve sosyal izolasyonu sağlamak için eve kapandığımız şu günlerde de sosyal medyada yapılan yayınların sayısının hızla arttığını görüyoruz. Ünlü müzisyenlerin canlı yayın konserleri, sohbetler, trainer’ların egzersiz yayınları, eğitimler ve çok daha fazlası var bu yayınlarda. Hiçbiri de profesyonel yayın değil, evlerimizde biz bize oturuyoruz zaten, neden profesyonel olsun ki? Ama bir saniye! Kurumsal şirketler, büyük markalar? Onlar ne olacak? Bunca yıl o şıkır şıkır, cafcaflı imajlarını ‘kanla’ yazılmış kurallara borçlu olan, sektöründe ağır bir “duruşu olan” büyük toplar? İşte onlara gelince işin rengi biraz değişiyor. Onlar ısrarla kurumsal bir rehbere ve kurallara ihtiyaç duyuyor. Çünkü yönetim kurulları, evlerinde de olsa, bir konuyu masaya yatırıp enine boyuna incelemeden, hemen bir toplantı organize edip değerlendirme yapmadan rahat edemiyor. E tabi, yılların alışkanlığı… Ama bu süreci onlar için kolaylaştıracak çok basit bazı püf noktaları var. Buradan paylaşmış olalım, belki işlerine yarar.
Öncelikle, herkesin yayın yaptığı bir ortamda, rakip yayıncılardan ayrışmak ve hedef kitlenin ilgisini çekmek için ilgi çekici bir konu ya da konuk bulmak gerekiyor. İkisi birlikte olursa ne ala! Yani aslında televizyon kanallarının yıllardır reyting için yaptığı şeyin bir benzeri bu. Konu, konsept ve konuk tamamsa, bunu en iyi şekilde duyurmaya geliyor sıra. “Duyduk duymadık demeyin, bakın biz böyle bir şey yapıyoruz!” demek önemli. Tabi bunu da yapmanın bin bir çeşit yolu var. Örneğin; Instagram canlı yayını yapılacaksa, yayınla ve programla ilgili bir takvim hazırlanıp sponsorlu olarak hedef kitlenin karşısına çıkarılabilir. Hele bir de dikkat çekici bir kreatif ve merak uyandırıcı bir açıklama ve davet varsa, tamamdır bu iş. Bununla birlikte, Instagram hikayelerinde geri sayım özelliğinin kullanılabileceğini de hatırlatalım. Yayın vakti geldiğinde teknik sorunlar yaşamamak adına, önceden internet bağlantısının güçlü olduğu bir yerin belirlenmesi ve gürültüsüz, sakin bir ortam seçilmesi de önemli.
Her şey tamam, sıra geldi yayına. İşte bu noktada da dikkat edilmesi gerekenleri paylaşalım. Yayın, portre modu yerine landscape modunda yapılırsa, kaydedilen görüntüler daha sonra Facebook ve YouTube’da da rahatça kullanılabilir. Katılımcıları selamlama videonun en başında yapılmalı, eğer yayına başladıktan 5 dk sonra yeni gelenler olursa konu bölünmeden anlatılmaya devam edilmeli. Ama canlı yayına çok büyük bir isim/marka katılım gösterirse mutlaka özel olarak selamlanmalı; o büyük ismin/markanın da gerçekleşen yayını tercih ettiği takipçilere vurgulanmalı. Konu her ne olursa olsun, konuşmacının pozitif olması ve herkesin anlayabileceği bir dille, akıcı bir şekilde konuşması çok önemli. Bunun yanı sıra konuyu yaratıcı bir şekilde işlemek dikkat çeker, izlenirliğin artmasına katkı sağlar. Yayının ilk anları etkileşim için kullanılmalı (hal/hatır sorma gibi), katılımcılar toplanıp, sayı arttıktan sonra asıl içeriğe geçilmeli. Canlı yayınlar izleyicilerin yorumlarını paylaşmasına ve soru yöneltmesine izin veriyor. Bu özellik göz ardı edilmemeli tüm sorular yanıtlanmasa bile seçilecek sorulara ilişkin anlatımlar yapmaya özen gösterilmeli. Bu durum izleyici sadakatini artırır, izlenme ve takip edilme sayılarını yükseltir. İzleyicilere, yayının sonunda verilecek bir hediyeden veya yapılacak bir sürprizden bahsedilirse birçok kişi yayını sonuna kadar izleyebilir. Son olarak izleyicileri sıkmamak adına yayınları kısa tutmakta da fayda var.
Tüm bunlara dikkat ederseniz, yılların televizyoncularına taş çıkaran yayınlar yapabilir, karantina sürecinde hedef kitlenizle aranızdaki bağı sıkılaştırabilirsiniz.
Şinasi Furkan AVCI
twitter.com/snsfrknvc