Yazar Orhan Pamuk’un “Veba Geceleri” kitabıyla ilgili tartışmalar devam ediyor. Pamuk’tan bahsedilince akla ilk gelen isimlerden biri de Diplomat Oğuz Demiralp oluyor. Demiralp, bugüne kadar Orhan Pamuk ve kitapları hakkında en kapsamlı değerlendirmeyi Kırmızı Kedi Yayınevi’nden çıkan “Orhan Bey ve Kitapları” adlı eseriyle yaptı.
Kitabının girişinde Orhan Pamuk’un Türkçesini beğenmediğini ifade eden Demiralp, kitabın ilerleyen bölümlerinde Pamuk’un intihal yapıp, yapmadığını inceliyor. Pamuk’un yazdığı her kitabı incelediği bir monografi kaleme alan Demiralp, “Bir Orhan Pamuk Okurunun Notları” alt başlığıyla yazarı bütüncül açıdan inceledi.
OĞUZ DEMİARLP’İN ESİNLENDİĞİNİ SÖYLEDİĞİ ORHAN PAMUK ESERLERİ
Demiralp, Cevdet Bey ve Oğulları’nın Thomas Mann’ın Buddenbrooklar’ıyla, Kara Kitap’ın Anne Marie Schimmel’in Nur Diyarı’yla, Yeni Hayat’ın J.G. Ballard’ın Çarpışma’sıyla, Benim Adım Kırmızı’nın başta Eco’nun Gülün Adı olmak üzere başka birçok kitapla, Kar’ın Dostoyevski’nin Ecinniler’iyle hatta Babamın Bavulu’nun Cem Uçan’ın Bir Sürü Kadınlı Yıllar öyküsüyle birbirinden farklı yönlerden ama dikkat çekecek derecede yakınlığının olduğunu söylüyor.
Oğuz Demiralp, Beyaz Kale romanının ise yayımlandığı günlerde çok tartışılan “alıntı”/“intihal” meselesini yeniden hatırlatıp kaynak metinle karşılaştırarak meşhur listeyi sıralıyor:
“Bu romanı ilk çıktığı sıralarda okumuştum. Öte yandan, yıllardır orada burada görürüm: Rahmetli Fuad Carım’ın bir çalışmasından Orhan Pamuk genişçe yararlanmış diye. Bu çerçevede anılan kitaptan bölümlerle Pamuk’un romanından bölümleri yan yana sergilerler. Sonunda Fuad Carım’ın çalışmasını da okudum: Kanuni Devrinde İstanbul / Dört Asır Yayınlanmadan Köşede Kalmış Çok Önemli Bir Eser diye yazıyor kitabın kapağında. 1964’te İstanbul’da basılmış. Daha sonra Pedro’nun Zorunlu İstanbul Seyahati başlığıyla da basılmış. 16. asırda yaşamış Pedro de Urdemalas isimli bir İspanyol’un İstanbul anılarını yazdığı bir kitap. Bu kitabı okuyunca gördüm ki: Beyaz Kale için gürül gürül bir esin(!) kaynağı olmuş. Hadi, olabilir, diyelim, postmoderniz ya, metinlerarası ilişkiler diye bir şey var efendim! Hadi, biz eski kafalı olarak postmodernizmden anlamadığımız için bu itirazı da yiyelim! Sorun, buradan değil, Orhan Pamuk’un Beyaz Kale’nin kaynakçasını anlatırken bu kitaptan açıkça söz etmemesinden kaynaklanıyor, bizim gördüğümüz kadarıyla. Anlamıyorum: Ne olurdu bu kitaptan yararlandığını anıştırmak yerine açıkça söyleseydi? Yakın tarihimizin önemli ve içerikli bir kişisi Fuad Carım’ın anısı önünde bu vesileyle saygıyla eğilseydi, ne olurdu? Bana göre, Fuad Carım kaynağını açıklasaydı hem yapıtı hem de iyi bir uygulayıcısı olarak bilindiği metinlerarası ilişki kuramı açısından daha olumlu olurdu.
Orhan Pamuk’un metniyle Fuat Carım’ınki arasındaki benzerliklerin ortalıkta dolaşan şöyle bir listesini gördüm:
“…Cenova’dan Napoli’ye giderken, hareketimizi haber alarak Ponza Adaları’nda bekleyen Türk donanmasının hücumuna uğradık…”
(Pedro s.11)
“Venedik’ten Napoli’ye gidiyorduk. Türk gemileri yolumuzu kesti…”
(Pamuk s.11)
* * *
“…Ama ne olur ne olmaz, gene esir düşebiliriz korkusu ile, kürekçileri sıkıştırmaktan vazgeçtiler. Malûm a, kürek çekenler ya Türk ya Mağribi. Gemi bir kere zaptedildi mi, bunlar artık serbest. O vakit, Türklere, bu bize şunu etti, şu bize işkence yaptı, derler…”
(Pedro s.12)
“… Türk ve Mağripli olan kürekçilerimiz sevinç çığlıkları atıyordu; sinirlerimiz bozuldu… Esir düşerse cezalandırılmaktan korkan kaptanımız kürek kölelerini şiddetle kırbaçlatmak için bir türlü emir veremiyordu…”
(Pamuk s.11)
* * *
“…İlk önce, öyle bir niyetimiz olmadı değil. Fakat bir borda ateşi yiyince teslim olduk…”
(Pedro s.13)
“Şiddetli bir borda ateşine tutulmuştuk, hemen teslim olmazsak gemimiz batacaktı…”
(Pamuk s.12.)
* * *
“…Birinin bileklerini, kulaklarını ve burnunu kesip omuzuna bir pafta yapıştırdılar; paftada şu yazılı idi: ‘Böyle eden böyle olur’. Öbürünü kazığa çaktılar…”
(Pedro s.12)
“Kazığa oturtulan korkak kaptanımız yeni ölmüştü. Kırbaççıları, burnunu, kulağını kesip ibret olsun diye bir sala koyup denize bırakmışlardı…”
(Pamuk s.11.)
* * *
“…Rampacılar gemiye daldılar ve herkesi çırılçıplak ettiler. Beni tepeden tırnağa soymadılar; sırtımdakiler, onların hoşlanmadıkları ve beğenmedikleri şeylerdi. Hem, sırtımdakilerle uğraşmaya bir lüzum görmediler; yattığım kamara çok daha değerli eşyalarla doluydu…”
(Pedro s.13.)
“…Rampacılar gemimize ayak basarlarken kitaplarımı sandığıma koyup dışarı çıktım. Gemi ana-baba günüydü. Dışarıda herkesi toplamışlar çırılçıplak soyuyorlardı…”
(Pamuk s.14.)
Demiralp, nesnel olarak yukarıda örnekleri verilen “esinlenme” olayını detaylı olarak inceliyor. Oğuz Demiralp esinlenme/intihal veya metinlerarası geçiş sürecine de şu ifadelerle son noktayı koyuyor:
“Ayrıca ama önemlice, yeniden vurgulayalım. ‘İyi ki metinlerarası ilişki kuramı var!’ diye, çalıntıların ve kaynak gösterilmediği için çalıntıya dönüşen özlü alıntıların meşrulaştırılmasını ben okur olarak kabul etmiyorum. Sevgili yazın uzmanlarımız ne derse desin! Müzik alanında bir iki nota benzerliği olunca fikri mülkiyet davaları açılıyor, yazın alanında hoş görülüyor (Bu konuya başka bir yerde değinmiştim. Yazın alanında da gelişen bir intihal içtihatı var.) Müzik alanında da biri çıkıp parçalar arası ilişki kuramını ortaya atsa da rahatlasak.”