Yılda bir kez bereketiyle gelen on bir ayın sultanı, Müslümanlar için ayrı bir önem ve yere sahip. Öyle ki, on iki ayın içerisindeki, tek bir ayın kendine has gelenekleri ve görenekleri var. İslamiyet’le birlikte Türk kültür tarihinin de birleşmesiyle bu naif ayda ayrı bir zenginlik ortaya çıktı. Ramazan denilince sadece bir ibadet gelmiyor akıllarımıza, aynı zamanda bir aidiyet hissi kaplıyor içimizi. Sınıf, dil, ırk, mezhep gibi hiçbir ayrımın yer almadığı bir aidiyet duygusu.
Ramazan ayı üzerinden yıllar geçse de eksilmeyen aksine çoğalan bir yapıya sahip. Öyle ki özlenir ramazan. Özlemle beklenir. Bu mübarek ay sadece ibadet olarak algılanmaz. Ayrı bir önem ve hassasiyet gösterilir. Ramazana özel birtakım hazırlıklar yapılır. Hem kendimizde, hem evimizde hazırlanır ve ramazanın bize dokunmasını bekleriz.
Elinizdeki kitap Osmanlı İstanbul’unda Ramazan hazırlıklarını, bu aya mahsus ibadetleri, gelenekleri, merasimleri, eğlenceleri ve bayram kutlamalarını ele alıyor.
Hem sarayda hem evlerin mutfaklarında pişen lezzetli yemeklerle muhteşem iftar sofraları bu kitabın sayfalarında yeniden kuruluyor.
Osmanlı İstanbul’unda Ramazanlara tanıklık edenlerin hatıralarını bir yol haritası olarak belirleyen yazara, bu uzun ve zevkli yolculukta seyyahların gezi notlarından arşiv kayıtlarına kadar pek çok kaynak eşlik ediyor.
İmparatorluk başkentine özgü “Ramazan medeniyeti”ne dair zevkli ve öğretici bir giriş rehberi…