Robo-dinozor av macerası Horizon: Zero Dawn‘ın yakında PC’ye geleceğine dair söylentiler var, bu da Sony’ye ait bir stüdyo tarafından üretilen bir oyunun konsol zincirlerinden ilk kez kurtulacağı anlamına geliyor. Ayrıca, üçüncü taraf stüdyolar tarafından geliştirilen, PlayStation’a özel oyunlardan biri olan Journey ve Detroit: Become Human’ın halihazırda PC’ye çıktığını ve 2020 yılında Death Stranding‘in yayınlanacağı haberini gördük.
Sony, PC’yi ikinci evi haline getirerek Microsoft’un adımlarını takip etmek istiyorsa, bu bizim için iyi bir haber. Bu şu soruyu akla getiriyor: En güncel PlayStation’a özel oyunlardan ilk olarak hangisini PC’de istiyoruz?
Çoğunluğun istediği oyunlardan bir liste oluşturduk. İşte PC’de de olmasını istediğimiz, ancak sadece PlayStation’a özel geliştirilmiş oyunların listesi:
Ratchet & Clank
Naughty Dog’un 1996 yılında oyuncularla tanıştırdığı Crash Bandicoot ile birlikte, oyun sektöründe platform oyunlarının dönemi başlamıştı. Gerek Japonya’da, gerek Avrupa’da, gerek de Amerika’da birçok oyun geliştiricisi Crash Bandicoot’tan esinlenerek yarattığı karakter ve tasarımlarla karşımıza çıkıyordu. Insomniac Games’in 1998 yılında piyasaya sürdüğü Spyro da bunlardan biriydi. Crash ve Spyro’nun dostluğu ve rekabeti o kadar canlıydı ki, ileri de bu iki karakterimiz ortak oyunlarına dahi sahip olmakla birlikte, oyun sektörünün de unutulmazlarından olacaklardı.
Yıllar geçti ve PlayStation 1’in devri kapandı. PlayStation 2 için Jak and Daxter’i duyuran Naughty Dog’a karşılık olarak, Insomniac Games ‘Ratchet and Clank’le karşımıza çıkmıştı. 2002 yılında oyunculara sunulan Ratchet and Clank’in, Jak and Daxter’ı da geçip 14 yıl sonra sinema filmiyle karşımıza çıkmasının altında birçok sebep yatsa da, herhalde çoğumuzun hatırladığı içerik oyunun bizlere sunduğu eğlenceli içeriklerdi. Jak and Daxter’a oranla farklı bir mizah anlayışına sahip olan Ratchet and Clank, kimi zaman ciddileşen atmosferi ile karşımıza çıksa da, bizlere oyunlarında animasyon film tadını da sunuyordu. Tam olarak 14 yaşında olan Ratchet ve can dostu Clank, hem PS4’te hem de sinemada yerini almasıyla birlikte, yeniden karşımıza çıktı.
Ratchet and Clank’in öncellikle Reboot ve Remake tadında bir oyunu olduğunu belirtmemizsde fayda var. Yani, Ratchet and Clank serisinin yeniden yazılmasıyla birlikte, ilk oyunun da yeniden geliştirilmesinin anlamına geliyor. ‘Oyunun sinema fiminin oyunu’ isimli ilginç bir sloganla karşımıza çıkan Ratchet and Clank, bizleri serinin ilk oyununa götürürken, orijinal hikayesinin biraz daha değişmiş bir halini bizler sunmakla birlikte, yeni bir Ratchet and Clank serisi için temelleri de oluşturdu.
God Of War
Kratos, kaos dolu geçmişini ardında bırakıyor ve Atreus ile birlikte yeni God of War macerasına yelken açıyor. God of War açılışı ile birlikte sizi can evinizden vurmayı başarıyor ve daha oyunun menüsüne girdiğiniz anda ne kadar kasvetli ve burucu bir maceraya yelken açtığınızı da anlamaya başlıyorsunuz. Atreus’un yukarıda sarf ettiğimiz cümleleri ağzından dökülmeye başladığı anda ise adeta içinizden bir şeyler kopmaya başlıyor.
God of War’a genel olarak baktığımızda seriye yepyeni bir başlangıç yaptığını görüyoruz. Üstelik bunu sadece mitoloji ve hikaye anlamında değil, oynanış anlamında da yapıyor. Ayakları yere daha sağlam basan, sadece oynanışa, eğlenceye ya da vahşete odaklanan bir yapım yok bu sefer karşımızda. Aksine her köşesini merak ettiğiniz ve hayran kaldığınız noktaları olan bir yapım ile karşılaşıyorsunuz. Öncelikle Sony hikaye anlamında karakter ilişkilerini çok iyi kavramış durumda. Firmanın daha önce Last of Us’ta karşımıza çıkardığı bu sistem, God of War gibi sadece kaosa sürüklenmesi gereken bir seriyi bile bambaşka bir noktaya taşımayı başarıyor. Kratos ve Atreus arasındaki o ilişki, empati yapmanızı sağlıyor ve bazı anlarda kendinizden bir parça bile bulabiliyorsunuz. Yeri gelmişken Kratos’un Türk olduğundan da şüphelenmeye başladığımızı söylemeliyiz. Oyunun çoğu noktasında tam bir Türk babası gibi davranıyor Kratos.
Dreams
Geçtiğimiz dönemlerde beta ve alfa süreci düzenlenen ve çok uzun yıllardır geliştirilen Dreams’in çıkış tarihi sızdırıldı. Ünlü perakendeci Shopto tarafından sızdırılan tarihe göre Dreams, 14 Şubat 2020 tarihinde çıkacak. Sevgililer Günü’nde çıkacak olan oyunun satışlarının yüksek olacağı tahmin ediliyor. 60 dolar yerine daha ucuz bir fiyattan satılması beklenen Dreams’le alakalı paylaşım yapan Shopto ise paylaşımını hemen kaldırdı. Ancak yapılan sızdırmayla birlikte oyunun ne zaman çıkacağı da belli oldu. Oyunu 10 yıl boyunca destekleyeceğini açıklayan Sony, Dreams’i muhtemelen PS5’e e de çıkartacak. Güncellemeler sayesinde gündemde kalacağı söylenen oyunun içeriği ise oyunculara bağlı.
Hayal gücümüze bağlı olarak istediğimizi yapabildiğimiz oyun, bizlere büyük bir serbestlik alanı sunuyor. Ünlü perakendeci paylaşımı hemen sildi. Heykel yapımından resim çizimine kadar her şeyi basit bir şekilde yapmamıza izin veren Dreams’te neler olacak merak ediyoruz. İki kez sil baştan yapılan oyunu desteklemekten çekinmeyen Sony ise muhtemelen oyuna oldukça güveniyor.
Media Molecule’nin hayalleri de son derece güzel gözüküyor. Bakalım ne kadarını gerçekleştirmeyi başarabilecekler. Geniş bir oyuncu kitlesine ulaşabilecek mi bunu hep birlikte göreceğiz. Dreams oyunu şu an için PlayStation ile sınırlı.
Shadow Of The Colossus
Shadow of the Colossus, 15 dakikalık yavaş tempolu ve duygu yüklü açılışıyla size önünüzdeki 10 saati nasıl bir oyunla geçireceğinizin ipucunu veriyor. Dünyanın ucundaki terk edilmiş topraklarda bilinmezlik ve huşu dolu atmosferi ciğerlerinizden içeri sokuyorsunuz. Tek bir nefesle koca bir tarihi ve acıya ortak oluyorsunuz. Yorgun ve bitkin Wander’ın belki günlerce, belki aylarca, belki yıllarca süren yolculuğu; Mono’yu sunağın üstüne koyduğunda daha yeni başlıyor.
2005 yılında ilk olarak PlayStation 2 için, 2011 yılında da yenilenmiş olarak PlayStation 3 için piyasaya sürülen Shadow of the Colossus, her iki konsol için de birçokları için efsane oyun statüsünde yer almayı başarmıştı. Shadow of the Colossus yenilenmiş hâliyle PlayStation 4’ün yolunu tuttu.
Shadow of the Colossus, özünde bir boss-rush oyun. Wander, oyunun başında atı Agro’da taşıdığı Mono’nun bedenini sunağa koyduğunda, Dormin adındaki bir varlıktan onun hareketsiz bedenine ruhunun geri dönmesini ister. Dormin’in tek bir şartı vardır: Wander’ın bu topraklarda gezen 16 Colossus’u öldürmesi gerekir. Ve bundan sonra başlar ufak ama bir o kadar da büyük kalpli Wander’ın mücadelesi; taş, toprak ve metal arasında.
Shadow of the Colossus bazı sorunlar yaşasa da; onu üç konsol nesili boyunca emsallerinden ayrı kılan, oyuncu toplulukları arasında efsane statüsünde değerlendirten özellikleri, bu sorunlarını affetmenize ve Warden’ın hikâyesine odaklanmanıza yardımcı oluyor. Shadow of the Colossus belki herkese göre bir oyun değil, evet ama o aynı zamanda herkesin hayatlarının bir döneminde illaki deneyimlemesi gereken bir oyun.
Marvel’s Spider-Man
Insomniac Games’in PlayStation 4 için özel olarak geliştirdiği Marvel’s Spider-Man, yaklaşık iki senelik bir bekleyişin ardından oyuncularla buluştu ve gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz ki beklediğimiz Spider-Man oyunu işte bu! Insomniac’ın şu ana kadarki en büyük projesi olan ve Marvel Oyun Evreni’nin kapılarını aralayan oyun, Spider-Man’in ruhunu kusursuz ve bizce eksiksiz bir şekilde yansıtmayı başarıyor.
Oyunda sadece Spider-Man’i ve onun gerçek hayattaki kimliği Peter Parker’ı değil, aynı zamanda Mary Jane Watson’ı ve sürpriz bir karakteri daha kontrol ediyoruz. Yan karakterlerimizle oynadığımız görevlerin şekli şemali de hikaye ilerledikçe değişkenlik gösteriyor. Bu sayede süper gücü olmayan kahramanlarımızla oynamak da kendini tekrar eden bir yapıda olmaktan kurtuluyor.
Tokyo Jungle
Fazlası ile Japon işi olduğu adından da anlaşılan Tokyo Jungle, beklenenin aksine PS3 versiyonunda piyasaya sürüldü. Oyunun ilgisini çekmeyeceğini düşünenler, kim bilir belkide Tokyo’nun ünlü moda merkezlerinden biri olan Shibuya’da siz de hayvanları kontrol etmek isteyebilirsiniz.
Evet; Tokyo yıkılmış halde, insanlığın sonu gelmiş ve Shibuya artık sadece vahşi ve evcil hayvanların oyun alanı haline gelmiş. Oyunu oynarken ki amacımız bu sokaklarda hayvanlarımızı hayatta tutmak. Fakat söylediğim gibi bu oyunda tek bir hayvanı kontrol etmiyorsunuz.
Konuya açıklık getirmek gerekirse, oyuna bir hayvanla başlıyoruz ve yıllar dakika hesabı ile geçtiği için hayvanımız yaşlanıp hayatını kaybediyor. Biz de çiftleşmeli ve dünyaya gelecek minik hayvanın kontrolüne geçmeliyiz ki oyunumuz devam etsin.
Gündemdeki oyunlar dışında çok ilginç bir tema ve konuya sahip olan bu oyun, monotonluğu dışında oldukça eğlenceli. Monotonluk derken: oyunun bir süre sonra, aynı adımları tekrarladıkça sıktığını kastediyoruz tabii ki.
The Last Guardian
Bazı şeyleri anlatmak güçtür. Eğer zamanında ICO ve Shadow of Colosus gibi oyunlarla tanışmadıysanız, bahsettiğimiz şeylerin gerçekten muazzam olduğuna inanmak konusunda zorluk çekebilirsiniz. Neden insanların, sadece bir oyunu 10 yıl boyunca beklediğini sorgulayabilirsiniz. Günümüz böylesine gecikmelere pek alışkın değil, günümüz kolay unutuyor bazı değerleri. Ama o değerleri yeniden hatırlamak için sonunda elimize yeni bir fırsat geçti.
E3 2009’da Team ICO’nun yeni oyunu The Last Guardian tanıtıldı. Stüdyo yönetmeni Fumito Ueada, yeni oyunun daha çok ICO ile benzer olacağını açıklamıştı. Yarı kuş, yarı memeli yaratık ve küçük bir çocuk, önlerindeki engelleri aşarak ilerlemeye çalışacaklardı.
Elbette oyunu ilk gördüğümüzde PlayStation 3 için duyurulan The Last Guardian‘dan inanılmaz etkilenmiştik. Oyunların silahla kafa patlatmaktan ibaret olduğu bir dönemde, sevgiyi, dostluğu ve engelleri aşmanın yollarını anlatıyordu bizlere. Kesinlikle farklı bir öyküydü. 2011’de çıktığında muhtemelen yılın en sevilen oyunlarından biri olacaktı.
Bloodborne
Demon Souls ile başlayan yolculuğumuz bizi Yharnam’a, lanetli ve canavarlarla dolu bir şehre kadar getirdi. Aradan geçen yıllarla beraber From Software oyunları tıpkı Rockstar ve Bethesda oyunları gibi kendi imzalarına sahip oldular. Bu yüzden Project Beast zamanından beri büyük bir beklenti içerisindeydik. Demon Souls, Dark Souls I-II gibi oyunlardan sonra bu adamların başarısız olmak gibi bir şansı yoktu. Kesinlikle her seferinde üzerine koyarak ilerliyorlardı ve bu sefer gerçekten de riskli sulara adım atmışlardı.
Viktoryan döneminde geçen bir Aksiyon Rol Yapma Oyunu fikri her ne kadar harika görünse de pratikte birçok sorunu da beraberinde getiriyor. Orta Çağ temalı RYO’ların sunduğu geniş yelpazeyi bir kenara atmak nereden bakarsanız bakın pek akıl karı değil gibi görünüyor.
Zırhların, kılıç ve kalkanların olmadığı bir geçiş dönemine RYO yapmak cidden riskli. Bloodborne iyi veya kötü olmasının yanı sıra işte tam da bu nokta da büyük bir eksiği kapatıyor. Risklerle dolu teması bir yana, oyun dünyasına bir kez daha yepyeni mekanikler kazandırıyor.
Uncharted: Nathan Drake Collection
PlayStation 3 ve Xbox 360 neslinin en iyi yeni serisi nedir diye soracak olsanız, vereceğimiz ilk yanıt tereddüte bile düşmeden Uncharted olurdu. Sinematik aksiyon konusunda büyük bütçeli Hollywood filmlerine taş çıkartan bu seri sadece içi boş aksiyonla kalmayıp bir de unutulmaz karakterleri, ustalıkla işlenmiş hikaye örgüsüyle hafızalara kazımıştı. Bu üçlemeyi tutup da PlayStation 4’e tek bir oyun fiyatıyla getirmek herhalde Sony’nin remastered politikasında verdiği en iyi karar oldu.
Uncharted: Nathan Drake Collection’ın içerisinde üç ana Uncharted oyunu da bulunuyor. Baştan başlayarak gidecek olursak Uncharted: Drake’s Fortune’un serideki zayıf halka olduğunu hepimiz kabul ederiz herhalde. Naughty Dog’un PlayStation 3’e geçiş oyunu olarak görebileceğimiz ilk Uncharted zamanına göre oldukça başarılıydı. Aksiyonu, hikayesi ve karakterleri onu PlayStation 3’ün nadide taşlarından biri haline getirmişti. Fakat ne yazık ki aradan geçen sekiz sene Drake’s Fortune’a pek yaramamış. Tempodaki dengesizlik ve ikiyle üçüncü oyundaki aşmış sinematik aksiyonların yokluğu yer yer fazlaca hissediliyor.
Blood & Truth
Blood & Truth bir aksiyon oyunu. Londra’da geçen yapımda ailesinin başına kötü şeyler gelmiş eski bir İngiliz askerini canlandırıyoruz. Kardeşimiz ile birlikte ailemiz ve İngiltere İstihbaratı ile birlikte kötü adamlara karşı akiyona geçtiğimiz nispeten klişe sayılabilecek bir hikaye mevcut. Ancak ilk cümlede belirttiğimiz gibi Blood & Truth bir aksiyon oyunu, ve aksiyonu şimdiye kadar hiç deneyimlemediğiniz şekilde sizlere sunmayı başaran bir yapım. VR deneyimini normal şartlarda tam manası ile yaşamak için geniş bir alana, birçok farklı ekipmana ihtiyacınız oluyor. Blood & Truth ise iki adet Move kolu ve PSVR ile oturarak oynanan bir oyun. Ayarlama yapması, alışması kolay bir aşamadan sonra direk olarak aksiyona dalabiliyorsunuz.
Yapımın klasik VR oyunlarından ayıran birkaç önemli nokta var. Bunlardan biri oyun gerçekten AAA kalitesinde. Yani seslendirmeler, ara sahneler, animasyonlar, grafikler tam anlamı ile kalite kokuyor. Hatta diğer karakterlerin yüz animasyonları bana tıpkı L.A. Noire’de kullanılan tekniği hatırlattı. Gerçekten konuşmalar esnasında karşınızdaki karakterin mimiklerini görebiliyorsunuz. Oyunculuk tarafında da başarılı iş çıkaran yapım, AAA iddiasına sahip bir yapım için gerekeni fazlasıyla veriyor.
The Last Of Us
Naughty Dog firmasını ilk olarak 2001 yılında PS2 için yayınlanan Jak and Daxter oyunuyla tanımıştık. Tabi ki o zamanlar kimse, bu kadar basit bir oyun ile karşımıza çıkan bir firmanın gün gelip de Uncharted serisi gibi PS3’ün mihenk taşı diyebileceğimiz bir üçlemeye imza atabileceğini tahmin etmemişti.
Oyundaki ana karakterimiz olan Joel, her şeyini kaybetmiş, biraz Sam Fisher’ı birazda Nathan Drake’i anımsatan imajıyla çantasını sırtına takıp yollara düşüyor. 20 yıl öncesinde patlak veren salgın tüm dünyayı etkilemiş, şehirler yıkılmış, etraf harabeye dönmüş ve insanlıktan geriye pek bir şey kalmamıştır. Böyle bir dünyada sağ kalan şanslı bir grup insan arasında yer alan Joel, geçimini ise karaborsacılık ile sağlamaktadır. Şehrin karantinaya alınan kesimi ordu tarafından kontrol edilmektedir. Sıkıyönetim ilan edilmiş ve paranın geçmediği bir dünya ortaya çıkmıştır. İnsanlar salgından korunabilmek adına bazı ilaçlara sığınmış, bu ilaçlar ise çeşitli yollarla elde edilebilen karneler aracılığı ile sağlanmaktadır. Tabi sıkıyönetim olur da böyle bir duruma başkaldıranlar olmaz mı?
The Last of Us her ne kadar hayatta kalmaya dayalı bir aksiyon oyunu olarak lanse edilse de benzerleri gibi etrafta sıkça cephane bulabileceğiniz, düşmanlarınızın üzerine hiç bitmeyecekmiş gibi mermilerinizi boşaltabileceğiniz bir yapımdan çok uzak. Oyunda bulacağınız, her bir mermi, düşmanlarınızı öldürmenize yarayacak eşyalar adeta altın değerinde. Yine de bu durumun sizi sıkıntıya sokacağını fazla düşünmeyin.