Güney Amerika’da bulunan Amazon ve Afrika’daki Nil dünyanın en uzun iki nehri. Amazon; Büyük Okyanus’a 160 km mesafede, Peru’daki And Dağları’nın doruklarından doğuyor ve Atlas Okyanusu’na dökülüyor. Bu uçsuz bucaksız nehir ile birçok komşu ülke var bunlardan biri de Peru. Güney Amerika doğası bakımından oldukça sıra dışı bir coğrafya bunun en önemli nedenlerinden biri de Amazon Nehri, sonuçta suyun olduğu yerde hayat çeşitliliği de kaçınılmaz oluyor. İkinci kez geldiğim Peru seyahatimde Amazon Nehri’ni deneyimleme fırsatım oldu.
İki gün kaldığım bölgeye Cusco Şehri’nden 1,5 saat süren bir uçak yolculuğun ardından Puerto Maldonado’ya vararak başladım. Buraya geldiğinizde büyük valizlerinizi teslim edeceğiniz bir acente oluyor yanınızda sadece iki günlük eşya ile gidiyorsunuz fazlasını bırakmanız gerekiyor. Tavsiyem uzun kollu ince kumaş kıyafetler, kesinlikle sinek kovucu, şapka ve özellikle alerjiniz varsa buna dair kullandığınız ilaçları yanınıza almanız… Açıkçası alerji durumu burada sorgulanması gereken bir konu… Böceklere karşı aşırı hassassanız, buranın sivrisineği bile sizi kötü yapabilir. Şahsen yaşadığım bir olay ve canınızı çok sıkabiliyor en azından ben ucuz atlattım diyebilirim.
Valizlerinizi teslim ettikten ve yanınıza iki günlük eşyalarınızı aldıktan sonra, 45 dakika sürecek olan motorlu tekneler ile yaptığınız yolculukta, Madre de Dios Nehri’nden ilerlerken daha kalacağımız lodgelara varmadan birçok çeşitli hayvanla tanışıyorsunuz.
Buranın en ünlü lodgeu olan Corto Maltes, tamamen vahşi orman içerisinde… Gece 12’den sonra elektrik olmuyor ve aydınlatmanızı el fenerleri ile yapıyorsunuz, bunun nedeni otelin tek elektrik kaynağının jeneratör olması… Gece bazı minik dostlar da odanıza gelip sizi ziyaret edebiliyor; Mesela yan komşumuzun odasında ki tuvaletten sabaha karşı bir yılan çıkmıştı, annemle beni ise gecenin üçünde kocaman bir papağan ziyaret etti, bu nedenle dikkatli olunması gerekiyor. Gündüzleri belli saatlerde gezinti aktiviteleri oluyor ve bu gezileri otel korucuları ile yapmak zorundasınız. Nasıl olsa oteldeyiz ve güvendeyiz diye yalnız hareket etmemeliyiz çünkü vahşi hayata misafir olduğumuz bir bölgede konaklıyoruz. Bu gezilerde korucuların ellerinde palalar bulunuyor bunun nedeni aynı Indiana Jones filmlerinde ki gibi yabani çalıları uzaklaştırmak, bir önemli nedeni ise anakonda saldırılarına karşı turist kafilesini korumak. Evet, Amazon’un en sempatik ve yaygın bulunan canlısı anakonda yılanı da burada yaşayan diğer türler gibi hayatını sürdürmeye çalışıyor. Aslında karşınıza sürekli çıkan kendini gösteren bir hayvan değil ama açsa ya da kendini tehlikede hissediyorsa o zaman saldırabiliyor ve bu durumda da kaçma şansınız olmayabiliyor. Korucular böyle bir durumda pala ile tek hamle şanslarının olduğunu söylüyorlar…
Muson nedeniyle oldukça nemli olan bölgede sizi en çok zorlayacak olan kuşkusuz bunaltıcı hava ve bununla birlikte adeta promosyon olarak gelen Amazon sivrisinekleri… Özellikle sivrisineklere değinmekte yarar var çünkü ciddi anlamda sıkıntı çıkarıyorlar ve bacaklarımda yanık şeklinde yaraların oluşmasına neden olacak kadar kötü ısırdılar, bunu bilerek buraya gelmenizi öneririm. Otellerde bu durumdan korunmak için cibinlik bulunuyor bir derece sizi koruyor ama dışarıya adım attığınız anda saldırıya uğruyorsunuz. Birde burada yaşan bazı tehlikeli termitler yani zehirli karıncalar var bunlardan en ünlüsü mermi karınca o kadar kötü bir ısırığa sahip ki 24 saatlik felç olmanıza neden olan bir zehir barındırıyor bünyesinde. Kendilerini uzaktan fotoğraflamayı başardım ama iki metreden fazla yaklaşmanızı önermem acısının dayanılmaz olduğunu söylüyorlar belki o yüzden 24 saat felç bırakıyor olabilir…
Otelin kendine ait ormanı dışında burada bulunan Tambopata Milli Parkı harika bir bölge ve mutlaka gezmeniz gerekiyor. Gerçek Amazon’u tam olarak yaşayacağınız parkta, benim en çok gördüğüm canlı tembel hayvan oldu. Hakikaten bu kadar çok ve yakından hiç görmemiştim gerçekten de oldukça enteresan ve adı gibi tembel olan bir hayvan… Park da kanolar ile Amazon’un en ücra noktalarına giriyorsunuz, kendinizi bir macera filminde buluyorsunuz adeta ve bu nedenle sıcaklık sizi eşsiz manzaralar nedeniyle rahatsız etmeyi bırakıyor. En korktuğum böceklerin bile kafamın üzerinde uçuşmasını o anlık unuttuğumu söylemeliyim çünkü doğa sizi kendisine adapte ediyor, adeta bir bütün oluyorsunuz, canlılarda sanki bunu bilerek size zarar vermeden teğet geçiyor ben kendimi o derece kaptırdım ki elimi Amazon’un karanlık ve tehlikeli sularına daldırıverdim. Önce rehbere sordum bir tehlikesi olur mu diye o da bana bu konuda güvence veremeyeceğini söyledi.
Nehirde başka yapabileceğiniz bir diğer çılgınlık ise gece safarisi… Yine otelden tekneler ile ayrılıp burada en çok bulunan timsahları ve şansınız varsa başka minik canavarları gece gözlemleme şansınız oluyor. Gece gezintisi gerçekten de oldukça heyecan verici her an karşınıza neyin çıkacağını kestiremiyor olmak büyük bir adrenalin yaşamanıza neden oluyor. Gece safarisinde en az iki üç tane timsah görüyorsunuz ve ışık tutulduğu anda gözlerinin parlaklığı metrelerce mesafeden görünebiliyor. Sonra tekne ile bu parlaklığa yaklaşıp daha yakından bu canlıları gözlemlemenize olanak veriyorlar. Fakat çok ürkek canlılar olduklarından hem gece gezilerinde hem de milli park yürüyüşlerinde, buralarda yüksek sesle konuşmak size bir katkı sağlamayacağı gibi, görebileceğiniz eşsiz varlıkları kaçırmanıza neden oluyor bu nedenle sesli konuşmak yasak.
Toparlamam gerekirse iki günlük bir Peru Amazon gezisi harika bir deneyim oldu benim için. Gerçi bazı anlarda çok acı çektim bununla ilgili videolarım da mevcut merak edenler Instagram hesabıma bakabilir. Ama bu deneyimler ile tam anlamıyla Amazon oluyorsunuz. Eğer Güney Amerika programı yapıyorsanız iki gün buraları görüp anlamanıza yetecek bir zaman, bu nedenle rotanıza Amazon’u eklemenizi tavsiye ediyorum, şimdiden iyi maceralar umarım bol bol piton, anakonda vb. canlı fotoğraflayabilirsiniz.