Dünyanın İlk Tapınağı: Göbeklitepe
Uçağa atlayıp çok uzak diyarlara gitmenize gerek yok. Dünyanın bilinen en eski tapınağı bizim topraklarımızda, Şanlıurfa şehir merkezinden yarım saat uzaklıkta bulunuyor. Yakın zamana kadar en eski tapınak olarak bilinen Stonehenge’den de eski olduğunun ortaya çıkması Göbeklitepe’yi Urfa gezinizin liste başına oturtuyor. 12 bin yıllık geçmişiyle uygarlığın kökeniyle ilgili bilinen tüm gerçekleri değiştiren bir yer Göbeklitepe. Bunun heyecanıyla keşfe başlıyoruz biz de.
Bölgede kazı çalışmaları devam etse de gün yüzüne çıkarılan bölümleri dolaşabiliyorsunuz. Gezerken taşlar üzerine işlenmiş kabartma halindeki hayvan figürleri dikkatini çekecektir. Okuduğumuz birçok kaynakta yaşam için büyük önem taşıyan buğdayın atasının da ilk olarak Göbeklitepe eteklerinde yetiştiğinden bahsediliyor.
Hz. İbrahim’in doğduğu mağara
Urfa’nın Peygamberler şehri olarak da anıldığını duymuşsunuzdur. İnanışa göre İbrahim Peygamber bu topraklarda doğmuştur. Ziyarete açık olan doğduğu mağaranın efsanesi ise şöyle:
Bir gün baş kâhin, Kral Nemrut’a gelip o yıl doğacak bir çocuğun kendisini öldüreceğini söyler. Bunun üzerine kral, o yıl doğacak bütün erkek çocukların öldürülmesini emreder. Nemrut’un askerlerinden olan Azer, hamile olan karısını bir mağaraya gizler. Burada Hz. İbrahim’i dünyaya getirir ve mağarada bırakarak eşinin yanına döner.
Söylendiğine göre İbrahim Peygamber 17 yaşına kadar bu mağarada yaşamış. Mağaradan çıkan suyun şifalı olduğuna inanılmakta ve birçok hastalığı iyileştirdiği düşünülmekte. Mağarayı gezerken hikayeden ve ortamdan siz de etkileniyorsunuz.
Balıklıgöl ve Ayn Zeliha Gölü
Urfa’nın en ilgi çeken yeri kesinlikle bu göller. Bir de hikâyesi var buraların. Mağarada doğan İbrahim Peygamber büyür ve Nemrut’un taptığı putların gerçek olmadığını, onlara inanmalarının doğru olmadığını halk arasında yaymaya çalışır. Buna çok sinirlenen Nemrut ateş yakılmasını ve İbrahim Peygamber’in ateşe atılmasını emreder. Nemrut’un kızı (bazı kaynaklarda evlatlık kızı olduğu belirtilir) buna engel olmak için babasına yalvarır ve çok gözyaşı döker. İbrahim Peygamber ateşe atıldığında ateş göle, odunlar ise balığa dönüşür. Zeliha’nın gözyaşları ise Ayn Zeliha gölünü oluşturur.
Urfa’ya gelen turistler tarafından ziyaret edilen bu göller mutlaka listenizde yer almalı. Etrafta yer alan çay bahçelerinde biraz mola verip bu büyülü atmosferde kendinizi dinleyebilirsiniz.
Mevlid-i Halil Camii
Hz. İbrahim’in doğduğu mağaranın yakınında bulunan caminin bulunduğu alanda yüzyıllar boyu dini yapılar yer almış ve ibadet için kullanılmış. Osmanlı döneminde ise 1523 yılında bu alana cami yaptırılmış. Hz. İbrahim’in doğduğu düşünülen mağaranın yanında bulunması sebebiyle cami bu ismi almış. İşlemeleri ile görülmeye değer güzellikte bir cami ve mutlaka ziyaret edilmeli.
Geçmişi asırlara dayanan Harran
Harran 5000 yıllık geçmişi ile birçok medeniyete ev sahipliği yapmış ve günümüze kadar gelmiş en önemli yerlerden biri. Burada en çok turist çeken yapılar Kümbet evleri. Tuğlaların üst üste dizilip balçık ile sıvanmasından yapılan bu evler en fazla beş metre yüksekliğinde. Özellikle yazın çok sıcak olan bölgede, evlerin içi oldukça serin oluyor. Harran evlerinin en önemli özelliklerinden birinin tepelerinde bulunan kümbetler olduğu söylenir. Buna göre oda sayısının belirleniyor olması, hatta yaşayanların zengin olup olmadığının da bu şekilde anlaşıldığından bahsediliyor.
Kümbet evler çok geniş bir alana yayılmış. Turistler ise en çok Harran Kültür Evi’nin de içinde bulunduğu ve Kültür Bakanlığı tarafından alınıp restore edilen evler oluyor. Burada yapıların özellikleri ve tarihçesini anlatan bölüm, hediyelik eşya alabileceğiniz yerler ve çay bahçesi bulunuyor. Evlerin içini gezip hatıra fotoğrafı da çektirebilirsiniz.
Harran kalesi, Halep Kapısı, Harran Ulu Cami ve belki de dünyanın ilk üniversitesine ait olduğu düşünülen kalıntılarsa Harran’da görebileceğiniz diğer kalıntılar. Tüm bu yapılar ile Harran en büyük zenginliklerimizden biri gerçekten.
Han El-Ba’rur Kervansarayı
Bölge tarihi açıdan o kadar zengin ki keşfetmeye doyamayıp yola devam ediyoruz. Kendi haline terk edilmiş Han El Barur Kervansarayı’na vardığımızda içeride harabelerin üzerinde dolaşan çocukları, gençleri görünce içimiz eziliyor.
Harran’a yaklaşık 25 km. uzaklıkta bulunan bu kervansarayın Eyyübiler dönemine ait. Girişte yer alan açıklamada ‘Ba’rur’un Arapça’da Keçi Gübresi anlamına geldiği belirtilmiş. Hanı yaptıran Hacı Hüsamedddin Ali Bey, burayı kuru üzümle doldurup yoldan geçen veya konaklayanlara dağıtırmış. Moğol istilasından sonra harap olan kervansaray uzun yıllar halk tarafından ahır olarak kullanılmış.
Tarihin izinde yolculuğa devam
Buraya kadar gelmişken biraz daha devam edip nereye çıkacağımızdan emin olamadığımız Şuayb Şehri’ne ulaşmaya çalışıyoruz. Buralar öyle zengin bir tarihe sahip ki günlerce keşfetseniz doyamazsınız. Biraz daha ilerleyince gördüğümüz bir köy sonrası etrafımızı çocuklar sarıyor hemen. Çocukların yardımı ile harabelere ulaştığımızda içimiz yine acıyor. Bu hazineleri korumayı bilsek keşke. Yaptığım araştırmalara göre kalıntıların bazıları Roma dönemine ait. Halk arasında Şuayb Peygamber’in bu kentte yaşadığına ve kentin adını Şuayb Peygamber’den aldığına da inanılmakta.
Buradan yola biraz daha devam ederseniz Bazda Mağaraları’na ulaşabilirsiniz. Bu kadar yol gelmişken uğramanız gereken bu mağaralar geçmişte birçok uygarlığa taş rezervi sağlamış. Yıllar içinde yüzlerce yıl taş alınması neticesinde mağarada çok sayıda meydan ve tünel de meydana gelmiş.
Urfa’da bu zenginlikleri keşfettikten sonra günü güzel bir sıra gecesiyle kapatmanızı tavsiye ederim. Biz Gülizar Konuk Evi’ni tercih ettik ve sıra gecesi, çiğ köfte gösterisi, yemekleri ile keyifli bir akşam geçirdik. Konaklama için ise Hotel El-Ruha’dan çok memnun kaldık. Balıklı gölün hemen karşısında yer alması, terasında sunduğu manzarası ve temizliği ile rahatlıkla tavsiye ederim.