İngiltere Polisiye Yazarları Derneği’nin (CWA) üyesi ve Türkiye’de Polisiye Yazarları Birliği’nin kurucuları arasında yer alan Elçin Poyrazlar ile Pudra.com olarak birey olma, annelik ve gazeteciliğin yanı sıra güzellik adına popüler kültür dayatmaları ve başkaldırı üzerine özel bir söyleşi yaptık. Daha önce Kara Muska ve Gazetecinin Ölümü adlı derinlikli iki romana imza atan Poyrazlar, son kitabı Mantolu Kadın’da bir kadın yazar olarak kadına şiddetin yanı sıra, çok da fazla işlenmeyen aile içi psikolojik şiddet konularını işlemesi ile Türk polisiye edebiyatına önemli bir katkıda bulundu. Biz de onu daha yakından tanımak ve sizlerle buluşturmak istedik. Fotoğraflar: Vedat Arık
Elçin Poyrazlar uzun yıllardır yurtdışında gazetecilik yapan ve bize bu süre boyunca hep “dışarıdan bildiren” bir dünya vatandaşı. Poyrazlar yaşamını İstanbul, Washington, Brüksel ve Londra arasında geçirmiş. Virgül dergisinde dış kaynaklı kitap haberleri yapan, Cumhuriyet Gazetesi’nde başarılı dış haberlere imza atan, BBC’de çalışan, hem dünya hem de İngiltere gündemini yakından takip etme imkanı sunan İnternet haber portalı The Huffington Post’da yazan Poyrazlar, bugünlerde diken.com.tr’de yazıyor. Şimdiye kadar üç polisiye romana imza atan Elçin Poyrazlar, aynı zamanda iki çocuk annesi. Tüm bunları aynı koltuğa sığdırıp hem de tümünde başarılı olmak oldukça zor iken, Poyrazlar gitgide yükselen bir grafik ile polisiye roman yazarları arasında da önemli bir yere sahip olmuş durumda. Bu nedenle biz de onu daha yakından tanımak istedik. Sizi çok meraklandırmadan söyleşimize başlıyoruz.
Uzun yıllardır yurtdışında gazetecilik yapıyorsunuz. Üç polisiye roman yazdınız. Üstelik iki çocuk annesisiniz. Tüm bunları aynı koltuğa sığdırmak zor değil mi?
Elbette kolay değil. Çünkü her biri başlı başına en az tam zamanlı bir iş. Hatta annelik üç tam zamanlı mesaiye denk geliyor. Pek çok kadın kendilerine başkaları tarafından biçilmiş görevler yığını altında eziliyor.
Küçükken öğretilenleri unutmayı geç öğrendim
Küçücük kız çocuklarına mükemmel anne olmak gerektiği söyleniyor, ev yönetimi için programlanıyor, farklı hayalleri varsa aşağılanıyor ya da engelleniyor. Ben, bana küçükken öğretilenleri unutmayı çok geç öğrendim.
Hayır, mükemmel anne olmak zorunda değilim, evet, sevdiğim bir işi yaparak da anne olmayı sürdürebilirim. Hatta bu kadar yoğunluğun arasında hayallerimi gerçekleştirmek için çabalarım. Ayrıca anne olmak bana her saniyenin ne kadar değerli olduğunu, iki emzirme arasında da bir iki sayfa yazılabildiğini gösterdi. Biz kadınlar önce başkalarının bizimle ilgili cesaret kırıcı laflarını dinlememeyi öğrenmeliyiz. Sizi ve hayallerinizi desteklemeyenlere kulak tıkayın.
Mantolu Kadın iyi bir polisiye roman olmanın yanı sıra kadına karşı şiddetin bir eleştirisi aynı zamanda. Sizi bu sorunu romanınızda dile getirmeye iten ne oldu?
Çünkü bu sorun her yerde, her düzeyde, her sosyal sınıfta. Milyonlarca evde şiddetin bir türü, bir şekilde yaşanıyor. Kimisi psikolojik şiddete, kimisi fiziksel şiddete başvuruyor. Şiddetin sonunda yüzlerce kadın cinayete kurban gidebiliyor. Hem de çocuklarının gözü önünde. Mantolu Kadın romanı da iki kadın üzerinden şiddetin farklı türlerine ve o kadınların kaçış hayallerine dokunuyor. Kendisinin güçsüz olduğunu düşünen, sinen, korkan ve çaresiz kalan milyonlarca kadından biri bu cinayet romanının baş kahramanı.
Türkiye’nin popüler kültüründe kadının nasıl temsil edildiğini düşünüyorsunuz?
Ne yazık ki kadın bir süs eşyası ya da arzu nesnesi olmaktan öteye gidemiyor popüler kültürde. Ağırlıklı olarak erkek bakışı hakim. Kadının güzel, bakımlı, hanım hanımcık, ağırbaşlı olması beklentisi var. Üstelik de saygı uyandırabilmesi için evli olması gerekiyor. Feminizmden konuşan, kadınların sorunlarından ya da haklarından söz eden akademisyenler, iş kadınları, gazeteciler, yazarlar pek de dikkate alınmıyor. İsyankâr bir söylem içine giren kadınlar “arıza” olarak görülüyor. Üstelik kadın düşmanı bir söylem çerçevesinde yapılıyor bütün bunlar. Kadınların gerçekten çocuk bakmak ve yemek yapmak dışında hiç bir işe yaramadığını düşünen erkekler çoğunlukta.
Kadınların erkeklerin onayına ihtiyacı yok!
İşin bence en can yakıcı tarafı da pek çok kadının çevresindeki ya da sosyal medyadaki erkeklerin onayını almak için çabalaması. Kadınların erkeklerin onayına ihtiyaçları yok. Çünkü çoğu çevresindeki erkeklerden daha zeki, çalışkan ve yetenekli.
Sosyal medya kadınların fiziksel görünümü açısından özellikle de genç kadınlar üzerinde baskının kurulduğu bir alan. Siz bu ortamda büyüyen genç kadınlar için nasıl tavsiyelerde bulunursunuz?
Güney Kore’de 2018’in son dönemlerinde sosyal medya üzerinden makyajı protesto eden bir hareket başladı. Koreli kadınlar üzerinde estetik yaptırma, bakımlı olma ve makyaj yapma şeklinde ağır bir toplumsal baskı var.
Güzelliğinizi siz tanımlayın!
Sosyal medyada “Korse’den kurtulun” etiketi altında başlayan kadın hareketinde genç kadınlar makyaj malzemelerini parçaladı, binlerce “güzellik direnişçisi” güzel olma baskısına isyan etti.
Ben de bu tür bir baskıyı hisseden kadınlara başkaldırıyı öneririm. Güzellik başkalarının tanımlamasıyla elde edilmez. Siz tanımlayın kendi güzelliğinizi. Bu konuda kimseyi dinlemeyin, kulak asmayın.
Bir kız çocuğu annesi olarak kızınıza verdiğiniz en büyük tavsiye ne?
Bu hayat senin. Sen ne yapmak istersen yapabilir, ne olmak istersen olabilirsin. Ben dâhil başkasının ne düşündüğü ve ne dediğinin zerre kadar önemi yok.
Bundan sonraki romanlarınızda kadınlar ne tür roller oynayacak?
Kadınlar benim tüm romanlarımın baş rollerini kaptılar şimdiye kadar. Bundan sonra da böyle olacağını düşünüyorum. Erkek yazar ve karakterlerin hâkim olduğu polisiye edebiyatta bir dizi kadın karakter yaratma gibi ince bir derdim var benim.
Polisiye Roman Yazarı, Gazeteci ve Anne kimliği ile bize bu güzel söyleşi için zaman ayıran Elçin Poyrazlar’a ve fotoğraf desteği için Cumhuriyet Gazetesi’nin başarılı foto muhabiri Vedat Arık’a Pudra.com olarak çok teşekkür ediyoruz…
Elçin Poyrazlar kimdir?
1975 yılında Bursa’da doğan Elçin Poyrazlar, ODTÜ’de işletme okuduktan sonra Belçika’da Avrupa Birliği ve Uluslararası İlişkiler bölümlerinde yüksek lisans yaptı. Brüksel’de ekonomi-politika doktorasını yaparken gazeteciliğe başladı.
Cumhuriyet, Dünya, Virgül, TimeOut, Huffington Post, Vocativ ve BBC gibi yerli ve yabancı medya kuruluşları için çalıştı. Bu süreçte İstanbul, Washington, Brüksel ve Londra’da yaşadı.
İlk romanı Gazetecinin Ölümü 2014, ikinci romanı Kara Muska 2016, üçüncü romanı Mantolu Kadın 2018’de yayımlandı.
İngiltere’nin seçkin derneği Polisiye Yazarlar Birliği’ne (CWA) 2016 yılında kabul edildi.