Başta Vehbi Koç ve Rahmi Koç olmak üzere Otokoç’un emektar ve mevcut yöneticileri ile eski şirketlerine ait, pek çoğu ilk kez yayınlanan önemli anıların da yer aldığı kitap aynı zamanda sektörün en uzun süreyi kapsayan yazılı kaynağı olma özelliğini de taşıyor. Kitapta, Vehbi Koç’un 1920’li yıllarda bile otomotiv sektörünün geleceğine olan inancını gösteren bir anı dikkat çekiyor. Vehbi Koç yerli otomobilin üretimi için anlaşma yapıldıktan hemen sonra Londra’daki Dorchester Oteli’nin yemek salonunda yanındaki arkadaşlarına şu hikayeyi anlatıyordu: “1923 yılında, Ankara’da, babamın 3 bin 500 liraya satın aldığı kırmızı renkli otomobile binerken, otomobil işine gireceğimi hiç düşünmemiştim… 1928 yılında da otomobil acentesi olmak istediğim zaman, babamın itirazıyla karşılaşmıştım. ‘Otomobil işi akıllı insanların harcı değildir! Onlar kendilerini hovardalığa ve lükse kaptırırlar!’ derdi. Şimdi, burada otomobil işimizi büyütmek için çırpınıyoruz. Acaba biz, hepimiz aklımızı mı kaçırdık?”
Kitapta Rahmi Koç gençlik yıllarında babasının otomobilini nasıl kaçırdığını şöyle anlatıyor: “Ankara’da özel araba o devirlerde çok azdı. Biz Keçiören’de otururduk. Babamız Taşhan dediğimiz Ulus’ta çalışırdı. Bir tane taksi aldı, taksi 1937 model bir Playmouth’tu. Her gün onunla Keçiören’e gelir giderdi. Bir gün işte şoför yemek yerken araba da duruyor orada ben dedim bir deneyeyim bakalım bu nasıl gider diye… Meğer şoför 1. viteste bırakmış arabayı. Biz kontağı açınca araba böyle zıplaya zıplaya kapıya kadar gitti, pat diye durdu. Bir de baktık ki şanzımanı dağıtmışız. Tabii söylenmedik laf kalmadı. Araba da belki 1 buçuk ay yattı, garajda tamir edildi. Ondan sonra harp bitti otomobiller ithal edilmeye başlandı.”