Sadece 12 kişinin yaşadığı köy: Avgonima
Arkadaşım Dimitri’nin tavsiye ettiği Avgonima Köyü, adanın İzmir kıyısına bakan tam tersi yönünde yani batı bölümünde yer alıyor. Sakız’ın en yüksek rakımlı dağlarının en virajlı yollarından arabayla dimdik bir tırmanışla ulaşılıyor. Adrenalin dolu ‘firkete’ adı verilen yollarda “Keşke motorumla gelseymişim” cümlesini bile aklımdan geçirmeye cesaret ediyorum. Oldukça meşakkatli bir yolculuk sonrası nihayet köye ulaşıyorum. Ama ne köy! Neredeyse yağmur başlamak üzereyken köyün üzerine hafif hafif mistik bir sis çöküyor. Taş evler, artık tadına doyum olmayan birer fotoğraf fonu, izlemeye doyum olmuyor. Yaz ayları hariç sadece 12 kişinin yaşadığı söylenen köyde, Dimitri’nin anlattığına göre taştan yollar, çok eski zamanlarda Türkler tarafından yapılmış. Kim yapmışsa yapmış ama masallar diyarı ortaçağ köyü Avgonima, üzerimde öyle bir tat bırakıyor ki “Hep burada yaşar mıyım? Evet yaşarım” diye kendi kendime soru cevap bile yapıyorum. Tek kelimeyle ‘Issızlığın ortasındayım’, daha ne isterim… Hele bu soruyu şu sıralar sormuş olsalar, bırakın gitmeyi, “Avgonima’ya tereddüt etmeden taşınırım” bile derdim.
Sakız’a yakışır mekânlar: Avgonima Pygros Restoran ve Studios
Ufak tefek olsa da bir ressamın fırçasından çıkmışçasına güzellikte meydana sahip olan muhteşem köyde, dumanı tüten bir tane restoran gözüme çarpıyor. Açık mı değil mi derken büyülü taşlı sokakları ve evleri biraz dolandıktan sonra oturuyorum. Restoran sahibi geldiğinde bir-iki sohbet sonrası ızgara ev köftesi, Mastelo peyniri, sarımsaklı ekmek ve patates kızartması sipariş ediyorum. Hepsi de muhteşem. Köftenin özellikle titiz olduğum pişme derecesi ve lezzeti harika… Aynı zamanda Booking puanı 9.1 olan Pygros Studios’un, gerek tarihi bir köyde taş bir otel olmasıyla gerekse restoranının muhteşem lezzetleri ile misafirlerini, her daim mutlu ağırladığı hemen hissediliyor. Açıkçası Avgonima Köyü ve Pygros Restoran, Sakız’ın vazgeçilmezlerinden olmayı hak edecek kadar özel. Bu arada Avgonima Köyü’nün eski zamanlarda korsanlar tarafında işgal edildiği ve bu yüzden rahat saklanmak için küçük kapılı ve pencereli şirin evlerini fotoğraflamayı da ihmal etmiyorum. Bir daha uzun süre gelemeyeceğimi hissedercesine bayılıyorum bu masalsı köye…
Butik bir köy: Olimpi Köyü
Sakız’ın pek bilinen popüler Pyrgi ve Mesta köylerinin neredeyse tam arasında bulunan Olimpi Köyü, taş evlerin ve taş sokakların muhteşem mimarisi ile misafirlerini bekliyor. Burada kendinizi masalların içinde adeta minyatür bir köydeymiş gibi hissetmeniz an meselesi. İnsanın, o sokaklarda yürüdükçe yürüyesi, fotoğraf çektikçe çekesi geliyor. Daracık ve sessiz sokakları dolanırken insanın içini kaplayan huzur ise anlatılamaz ancak yaşanır. Köylülerin oturduğu ufak bir kahve, sevimli bir meydan, küçük bahçelerde pişen yemekler, Olimpi köyün hemen yanındaki yemyeşil tarlalar, gezdikçe ve gördükçe hiç ayrılmak istemediğim güzellikte.
Olimpi köyünün tadı: Kato Porta Restoran
Sokaklarda dolanırken, o da ne? Bir anda mis gibi kokular çevreyi sarıyor ve koku beni, kuzu çevirme benzeri kömürde yapılan ve dumanı tüten bir et yemeğine götürüyor. Domuz mu, et mi, tavuk mu diye düşünürken, restoranın sahibi Nico geliyor. Doğal olarak dayanamayıp arasında biber, domates gibi sebzelerin bulunduğu tavuk çevirmeyi tatmak üzere restoranda kendimi oturmuş buluyorum. Patates kızartması eşliğinde gelen tavuk çevirme dillere destan. Sakız’da Olimpi köyünün kırmızı panjurlu Kato Porta Restoran’ı, kesinlikle denenmeli. Ah gidilebilecek o günler bir gelse…
‘Sakız Belediye Binası’nın yanındaki kahve
Sakız’da ‘Kahve’ mi olur demeyin? Hem de nasıl güzel olur. Adanın abilerinin, sabah erken saatlerde gerek kahve gerek uzo içmek için merkez kahvede keyif yaptıklarına çokça şahit olmuşumdur. Belki çoğu kişi, burayı sadece erkeklerin geldiği kahve misali ufak çaplı bir kafe sanabilir. Ama çok yanıldıklarını açıkça söylemeliyim. Çünkü bu kahve tam anlamıyla adanın yerli halkı ve yemekleriyle baş başa kalınabilecek muhteşem bir yer. İngilizceyi çok iyi bilmese de sahibi Costas’a “Şöyle masayı bir donat” işareti yaptınız mı yeter. Balık, kalamar, karides, nohut, cacık, uzo, meşhur peynirleri, Yunan salatası, patates kızartması, turşu, yemeye doyamayacağınız ekmekler, leziz mi leziz tatlar, daha neler neler… Dışarıda masada otururken gelen geçeni ve Sakız’da yaşayan abilerin birbirlerine takılıp uzolarını yudumlamalarını izlemek ise ayrı bir keyif.
Sakız konaklama alternatifleri: City Point Chios ve Grecian Castle Otel
Sahibi Costas’ı yakından tanıdığım City Point Chios Otel, limana ve merkeze yakın konumda. Eğer merkezde konaklamak isterseniz temiz ve uygun fiyatlarıyla tavsiye edilebilecek bir alternatif. Otelde konaklayanlara ücretsiz bisiklet temin edildiğini de belirteyim. İkinci gecenin konaklaması Grecian Castle Otel’de. Burası, Sakız Havaalanı’nın ve Sakız Limanı’nın neredeyse tam ortasında ve her iki noktaya da 20 dakikalık yürüme mesafesinde yer alıyor. Lezzetli bir kahvaltıya sahip otel, yeşillikler arasında, adeta mis gibi bir havaya hakim. Hemen denize nazır odalarda, balkona çıkar çıkmaz deniz ayaklarımın altında. Daha ne olsun… Sahilde yürüyüş ise olmazsa olmazlarımdan… Dönüşe geçmeden dostum Dimitri’ye uğramadan olmazdı, meğerse uzun süre görüşemeyecekmişiz, kim bilebilirdi?
Sakız merkezden başlayıp Karfas, Agios Minas, Pyrgi, Mesta, Mesta Port, Olimpi, Lithi, Avgonima’ya kadar olan bir Sakız macerasını da keyifle tamamlanmış oluyorum. Ne yazımı nasıl sonlandıracağımı, ne de bir daha Sakız’a ne zaman gidebileceğimi biliyorum. Sadece “Sakız ve huzur, en kısa zamanda görüşmek üzere” diyebiliyorum…