Küçük yaştan beri oyunculuk yapıyorsunuz ama adınızı ‘Bir Zamanlar Çukurova’ dizisindeki rolünüzle geniş kitlelere duyurdunuz. Büyük bir çıkış yapmak için neden bu kadar beklediniz?
– Ne zaman işin şöhret, kazanç gibi bütün sonuçlarından bağımsız üretmekle ilgili olduğunu anladım, bu gerçekleşti.
Yıllarca oyunculuk eğitimi almışsınız. Ama daha çok güzellik yarışmasından çıkan isimler başrolü kapıyor. Haksızlığa uğradığınızı düşünüyor musunuz?
– Sen bana çirkin mi demek istiyorsun (gülüyor)?
Alakası yok. Ama günümüzde güzellik başrol için bir gereklilik olarak görülüyor…
– Zaman geçtikçe anladım ki herkes kendi hayatını hayal ettiği kadar yaşıyor.
Hayattaki ilk mevzum
güzellik değil
Sizin hayal gücünüz o kadar güçlü değil miydi?
– Yani, ben o arkadaşları benden daha sağlam hayaller kurdukları için tebrik ediyorum. Kendilerine daha çok inanmışlar. Bu kadar kendine inanabilmek de bir yetenek.
Siz kendinizi beğeniyor musunuz?
– Zaman zaman kendimi beğeniyorum. Ama hayattaki ilk mevzum güzellik değil.
Ne peki?
– Üretmek! Bir sonraki karakterimi düşünmek. Başrol oynayabileceğime de inanıyorum. Ayrıca kime güzel diyoruz? Ben biri için güzel, başka biri için çirkin olabilirim. Herkes tarafından güzel olarak onaylanmak istersen bunun sonu gelmez. Oyuncu, genç bir kadın olarak önümde iki seçenek var: Ya bütün bunları düşünüp negatiflik içinde kendimi geri çekeceğim ya da dünyadaki iyi kadın oyunculara bakıp onların da kusurlarını göreceğim. Meryl Streep, Barbra Streisand, Juliette Binoche… Hiçbiri için güzellik kraliçesi diyemeyiz. Bambaşkalar… Ben de bir kadın olarak güzellikten başka şeylerle tanımlanmayı tercih ediyorum.
Hep bu kadar pozitif misiniz?
– Hayatın adaletine ve yeteneğime inanıyorum. Bir şeyde gözüm kaldıysa, o şeyin dönüp beni vuracağını düşünüyorum.
İstediğim her şey olabilirim
Neden sizi hiç magazin haberlerinde görmüyoruz?
– Yeterince magazin var. Bir de bana ihtiyacınız olduğunu düşünmüyorum.
Star oyuncu olmanın kuralları vardır. Magazinde olacaksın, iddialı açıklamalar yapacaksın, hep gündemde kalacaksın gibi…
– Bizim ülkemizde öyle gelişiyor olabilir ama bence starın tanımı farklı!
Nedir star?
– Olgun, işine önem veren, adanmışlıkla işini yapan sanatçıdır.
Bu tanıma göre siz kendinizi star olarak görüyor musunuz?
– Her an, istediğim her şey olabilirim. Kendimi star olarak görüyorum çünkü Türkiye’de seyircinin star algısının değiştiğine inanıyorum.
Nedir değişen?
– Seyirci artık kötü oyunculuktan bıkmış durumda. O yüzden de iyi olanı ve emeği sahipleniyor. İyi oyunculuk artık değer görüyor.
Seksiyim diyemem ama renkliyimdir
Dizi ilerledikçe karakteriniz çok sivrildi. Bunu neye bağlıyorsunuz?
– Bir karakter için yan rol, başrol gibi ayrımlarım yok. Belki tiyatrodan geldiğim için çok ufak rollerin bile nasıl etkiler yarattığını gördüm. Çalışırken sadece setteki hayatım var, yüzde 100’ümle orada oluyor ve karakterime sahip çıkıyorum. En ufak bir sahne için bile, ‘Seyirciye nasıl aktarmalıyım’ diye düşünüyorum. Tabii bu, aynı zamanda da bir ekip işi.
Karakteriniz Saniye’yi nasıl anlatırsınız…
– Duygusal, hassas, güçlü, saldırgan, iyi kalpli… Bazen başına çok iyilik düşünmesi yüzünden kötü şeyler geliyor.
İlk sezonda karakterinizin aldatıldığını gördük. Siz böyle bir şeye maruz kalsanız?
– Başıma gelmedi. Bunu yapanın kendine saygısı yok demektir. Saygısız biriyle olamam.
Canlandırdığınız karakter sade ama dişil enerjisi yüksek bir kadın. Nasıl yarattınız onu?
– İbni Haldun’un bir lafı var, “Coğrafya kaderdir”. Benim için de kilit bir laftır. Her coğrafyanın kadını birbirinden farklı. O seksilik fizikten öte gücü eline almış, toprağı işlemeyi bilen, her işe koşabilen ve yetebilen kadının gücünün seksiliği. Saniye güçlü, dişli, iş bitiren bir kadın. Zaten böyle kadınlar seksi, ne giydiklerinin bir önemi yok. Bu, içsel bir seksilik.
Siz seksi olduğunuzu düşünüyor musunuz?
– İnsan kendine seksi dediği an bütün seksiliği gider. O bir hal! Seksiyim diyemem ama renkliyimdir. Uzun yürüyüşler yaparım, bisiklete binerim. Yoga ve Wing Tsun yapıyorum. Wing Tsun’un, “Su gibi ol, aktığın kabın şeklini al” felsefesini seviyorum.
Otantik halimi sahipleniyor
ve kendimi yeterli buluyorum
“Coğrafya kaderdir” dediniz. Sizin yetiştiğiniz coğrafyanın kaderinize etkisi ne oldu?
– Babam Muşlu, annem Ağrılı. Ama İzmir’de doğup büyümüşler. Ben de orada büyüdüm. Ailem son derece çağdaştı. Hep saygı duyuldum, sevildim. Bir erkek kardeşim var. Ailem aramızda hiç ayrımcılık yapmadı. Ama bunun yetiştiğin yerle alakası yok. Ülke içi çok göç alıp veriyoruz. Önemli olan kafa yapısı ve bu yapı aileyle beraber oradan oraya taşınıyor. İzmir, Adana, Mardin diye ayırmamalı. Kafanı yormuyor, sevginin ne olduğunu bilmiyorsan ve cahilsen mutsuzsun.
Oyuncu olmaya nasıl karar verdiniz?
– Annem her pazar sabahı radyoda, ‘Çocuk Programı’nı dinletirdi bize. Bir gün, “Çocuk seslendirmeciler aranıyor” diye bir anons duyduk. Hemen başvurduk. İlk aşamayı geçtim, altı ay hocalardan eğitim aldım. Ardından bir yandan TRT’de çalışmaya başladım, bunu Karşıyaka Belediye Tiyatrosu’ndaki çocuk oyunlarıyla destekledim. Çizgi film seslendirme, radyo programları, sunuculuk ve tiyatro oyunlarıyla yıllar geçti. Dokuz Eylül Üniversitesi’nde oyunculuk bölümüne başladım. Okul bittikten sonra İstanbul’a geldim, kimseyi tanımıyordum. Haluk Bilginer’in açtığı bir sınava katılıp seçildim. Sonra Erkan Can’la yedi yıl boyunca tiyatro yaptık.
Ailenizde oyuncu var mıydı?
– Hayır. Babam emekli memur, annemin estetik polikliniği var.
Sizde estetik var mı?
– Burnumu görmüyor musun? Annem bu işin içinde olduğu için ben hep uzağında durdum. Makyaj yapmayı bile bu sene öğrendim.
Neden bunların uzağında durmayı seçtiniz?
– Benim için önemli olan her zaman işimi en iyi şekilde yapmak oldu. Estetikmiş, burun ameliyatıymış bunlar hiç düşünmediğim şeylerdi. Yaptıranlara saygım var ama kendi otantik halimi sahipleniyor ve kendimi yeterli buluyorum.
Başrollerinde Vahide Gördüm ve Murat Ünalmış gibi isimlerin olduğu ‘Bir Zamanlar Çukurova’ eylül ortası atv’de. Eski bölümler kanalın YouTube hesabından izlenebiliyor.
Yetişkin bale
dersleri aldım
* Bir yerde uzun uzun oturamam. Bu yaz baktım yurtdışı planı yapmıyorum hemen şan ve yetişkin bale dersleri almaya başladım.
* Asghar Farhadi, Michael Haneke ve Emin Alper sevdiğim yönetmenler. ‘Kramer Kramer’e Karşı’ izlemekten asla sıkılmayacağım bir film. ‘Godfather’ ve ‘Fish Tank’ de en sevdiğim filmler.
* Aşk benim için önce kendine, sonra karşındakinin hayatına saygı duyarak yan yana keyifle yürüyebilmek. Ama işkoliğim ve hayatımın önceliği işim. O olmadığında hayatım çöker.
*Hayatımda biri varsa gözüm başkasını görmez. Çok sadığımdır.
*Hiç aldatmadım. Aldatıldım mı? Hiç haberim yok!
Bir kadın olarak
canın nasıl istiyorsa
öyle yaşayacaksın
Hayatta nelerle derdiniz var?
– Savaş, açlık, kadın hakları, cinsiyet ayrımcılığı… Oyunculuk hayatım boyunca erkeklerle hep eşit şartlardaki kadın karakterleri canlandırmaya çalıştım.
O halde sık sık karşılaştığımız erkek şiddeti haberleri size ne hissettiriyor?
– Canımı acıtıyor. Oyunculuğun ilk kuralı empati. Böyle bir haber gördüğümde bütün vücudum empatiyle hemen kasılıyor. O kadar kötü hissediyorum ki “Ben ne yapabilirim” diye düşünmeye başlıyorum. Bence üzerimize düşen, daha güçlü kadınları anlatan, kadının günlük hayattaki zorluklarına dikkat çeken kadın hikâyeleri üretmek.
Siz hayatınızda bu tip baskılara maruz kaldınız mı?
– Hayatın içinde buna maruz kalmayan kadın yoktur. Ama bununla baş etme yöntemleri var. Bir kadın olarak canın nasıl istiyorsa, öyle yaşayacaksın. İçgüdünü sahiplenip yürüyeceksin, kadın için güç her şeydir.
“Alışveriş merkezinde mini şort giyilsin mi giyilmesin mi” tartışmalarının neresinde duruyorsunuz?
– Bunlar hiçbirimizin bir işine yaramıyor. Bu laflarla magazin gündemi de yaratılmaz. Keşke herkes kendi işine bakıp en iyi bildiği şeyi yapsa.
İki sinema filmi geliyor
Selin Yeninci bu sene iki sinema filmiyle beyazperdede olacak. Yeninci projelerini şöyle anlatıyor: “Filmlerden ilki; Ercan Kesal’ın yazıp yönettiği, ‘Nasipse Adayız’. Çekimleri geçen yaz yapıldı. Bir belediye başkan aday adayının bir gününü anlatıyor. Ben Ercan Kesal’ın başasistanı Arzu rolündeyim. Diğer film, Haluk Piyes’in yönettiği ‘Pasha’. Almanya’dan ülkesi Türkiye’ye dönüp uyum sağlamaya çalışan bir adamın hikâyesi…”