Christoph Daum, Almanya’da Ullstein kitabevi tarafından piyasaya sürülen “Her zaman sınırda” (Immer am limit) adlı biyografi kitabında Türkiye’de geçen yıllarına uzun bir bölüm ayırdı.
Daum, geçmişte yaklaşık 25 sene önce Türkiye’ye teknik direktör olarak gittiğine işaret ederek, “Türkiye’ye gitmemde Solingen’deki ırkçı kundaklama saldırısı önemli bir rol oynadı. Üçü çocuk toplam beş Türk kundaklanarak katledildi. Tüm Almanya gibi bu aşırı sağcı olay beni de şok etti. Korkak saldırıdan ötürü utandım ve aslında biz Almanların öyle düşündükleri gibi olmadığımızı Türklere göstermek istedim.” ifadelerini kullandı.
Beşiktaş’a transfer görüşmesine gittiğinde hayatında hiç bu kadar ilgi görmediğini anlatan Daum, havalimanında ilgiden neredeyse yürüyemediğine işaret ederek, “O kadar çok taraftar vardı ki kimisi yanağımdan ve alnımdan öpüyordu. Tespihler ve nazar boncukları ve diğer hediyeler verenler… Adeta bir hediyelik eşya dükkanı açabilirdim.” değerlendirmesinde bulundu.
– Fenerbahçe maçındaki elektrik kesintisi tesadüf müydü?
Beşiktaş ile ilk çıktığı karşılaşmanın Fenerbahçe ile Türkiye Kupası maçı olduğunu hatırlatan Daum, şunları kaydetti:
“Sahaya çıktığımda taraftar o kadar sesli tezahürat ediyordu ki 141 desibel ile bu bir dünya rekoruydu. Çok etkilenmiştim. Hemen bir engelli taraftar bulunması istedim. Engelli taraftar arkadaşla tanışıp ona soyunma odasına girip takımın motivasyonuna yardımcı olmasını söyledim. Çok heyecanlanmıştı. Soyunma odasına girdiğimizde futbolcular da çok şaşkındı. Sonra karşılaşmaya hızlı başladık ve 2-0 öne geçtik. Fenerbahçe durumu 2-1’e getirdikten sonra çok baskı yapmaya başlamıştı. Baskıların çok fazla olduğu anda birden elektrikler kesildi. Ben ne olduğunu anlayamadım bir anda. Yaklaşık on dakika karanlık kaldı stat. 10 dakikalık kesinti takım için yeterliydi. Bazen elektrik kesintisinin zamanlamasının tesadüf olup olmadığını kendi kendime soruyorum. Gerçi elektrik kesintisi o dönemler de olağandışı değildi.”
– “Türkiye’de bir futbolcuyu diğerlerinin yanında eleştirmemeyi öğrendim”
Alman teknik adam, Türkiye’de öğrenmek zorunda kaldığı durumlardan birisinin bir futbolcuyu diğerlerinin yanında hatasından dolayı eleştirmemek olduğunu dile getirerek, “Takımdaki eski oyuncuları genç oyuncuların yanında eleştirmek af edilmeyen bir küçümseme olarak algılanıyordu. Savunmadan Recep Çetin’in maçtaki bir hatasını takımla beraber ele aldık. O kadar alındı ki sonra birden hastalandı. Bundesliga’da böyle bir şey olsa kulüpten uyarı alırdı ama Türkiye’de işler farklı gidiyordu, buna alışmalıydım. Ben de birebir görüşmelere ağırlık verdim ve bu görüşmelerde yüzde 80 olumlu yüzde yirmi ise eleştirisel davrandım.” ifadelerini kullandı.
Türkiye’de ilk öğrendiği ve benimsediği atasözünün “Dil kılıçtan keskindir” olduğunu belirten Daum, Türkçe atasözleri öğrenmek için kendisine
sözlük aldığını biraz bunlardan öğrenebildiğini aktardı.
Türkler ile çok iyi bir uyum sağladığını vurgulayan Daum, 1994 yılında iki kupa kazanmalarının ardından taraftar tarafından “kahraman” ilan edildiğini ifade etti.
– Fenerbahçe’ye imza atmadan önce otel faturasını ödenmesini istemiş
Christoph Daum, kitabında Fenerbahçe ile sözleşme imzalamadan önce kulübün kaldığı otele faturayı ödemesini şart koştuğunu anlattı.
Daum, “Fenerbahçe daha önce Werner Lorant ile Avusturya’da Stanglwirt otelinde kamp yapmışlar. Ancak Fenerbahçe kulübü aracı ajansa 3 haneli rakamı ödemesine rağmen ajans otele ödeme yapmamış. İflas etmiş. Otel sahibini tanıdığım için benden bu konuda yardım istemişti. Aziz Yıldırım ile Avusturya’da sözleşme imzalamadan önce faturanın halledilmesini istedim. Onlarda şaşırdılar ancak 4 saat uzaklığa bir kişiyi göndererek bu sorunu çözdüler. Ben de sözleşmeyi imzaladım.” ifadelerini kullandı.
– “Aziz Yıldırım kulübü işinden çok önemsiyordu”
Fenerbahçe’ye transfer olduğunda başkan Aziz Yıldırım hakkında sadece müteahhit olduğunu ve milyarlık bir imparatorluğa sahip olduğunu duyduğunu belirten Alman teknik adam, “Aziz Yıldırım kulübü işinden çok önemsiyordu. Kalbini Fenerbahçe’ye vermişti. Kulübün anahtarını bana teslim etti ve ben çalışmaya başladım. Sadece kızgın olduğunda bana gözüne gözükme ve şaka yapma uyarısında bulunmuşlardı.” değerlendirmesinde bulundu.
O dönemde Hollandalı futbolcu Pierre van Hooijdonk’u takıma kazandırmak istediğini ve bu amaçla görüştüğü aktaran Daum, futbolcuyu Galatasaray’ın da almak istediğini duyunca Aziz Yıldırım ile Hollanda’ya gittiklerini anlattı.
Daum, buradaki görüşmede futbolcunun danışmanının yüksek bir rakam istediğini vurgulayarak, “Burada Aziz Yıldırım fiyatı duyunca hafif bir gülümsedi. Oyuncuyu o da istiyordu. Fiyat Aziz Yıldırım için adeta çerez parasıydı. Yıldırım’ın bu tavrı beni çok etkiledi. Transfer dört saatte bitti. Burada Yıldırım’ın bana desteğinin farkına vardım. Bu desteği bana bir güven olarak gördüm.” şeklinde görüş belirtti.
Christoph Daum ayrıca medya ve taraftar baskısını nedeniyle Türkiye’de bir yıl teknik direktörlük yapmanın 7 yaşam yılına bedel olduğunu vurguladı.
– “Robert Enke’nin depresyonda olduğunu sonradan öğrendim”
Daum, Fenerbahçe’nin 2003 yılında transfer ettiği ve 2009 yılından intihar eden Alman kaleci Robert Enke’nin depresyonda olduğunu sonradan öğrendiğinin altını çizdi.
İstanbulspor’a mağlup oldukları maçta kaleci Enke’nin hatalarının futbolda çok nadir görüldüğünü anlatan Alman teknik adam, “Robert ile görüşmek için bir gün sonra otel odasına gittim. Hava açık olmasına rağmen odaya girdiğimde perdelerin kapalı odanın karanlık bir halde olması garibime gitmişti. Robert burada bana ilk kez depresyon hastası olduğunu açıklamıştı. Barcelona’daki başarısızlığının sebebinin sportif olmadığını şiddetli depresyondan kaynaklandığını anlattı. Kendisini kandırdığını geçtiğini düşündüğünü ancak hastalığın tekrar geri geldiğini ve korktuğunu ifade etti. Hiç beklemiyordum, böyle bir şeye şaşırmıştım. Ertesi gün menajeri geldi ve sözleşmesi feshedilerek İstanbul’dan ayrıldı.Yıllar sonra intihar ettiğinde çok üzülmüştüm acaba o dönemler bir şeyler yapabilir miydim diye kendime sormadan edemedim.” ifadelerini kullandı.
– Solingen faciası
Almanya’nın Kuzey Ren Vestfalya eyaletindeki Solingen kentinde 29 Mayıs 1993’de Genç ailesinin Untere Werner Caddesi’ndeki evleri kundaklanmış, saldırıda Gürsün İnce (28), Hatice Genç (19), Gülüstan Öztürk (12), Hülya Genç (9) ve Saime Genç (5) hayatını kaybetmişti.
Yakalanan failler Markus Gartmann, Felix Köhnen, Christian Reher ve Christian Buchholz hapis cezalarını çektikten sonra serbest bırakıldı. Kimlikleri gizli tutulan failler yaşamlarını Almanya’da sürdürüyor.