35 yıl önce 26 Nisan 1986’da, o dönem Sovyetler Birliği’ne bağlı olan Ukrayna’nın başkenti Kiev’in 130 kilometre kuzeyindeki Çernobil kenti, insanlık tarihinin en korkunç çevre felaketlerinden birine sahne olmuştu.
Oluşan nükleer serpinti Kuzey İrlanda, İngiltere ve Karadeniz’e kadar yayıldı ve Türkiye’nin de aralarında bulunduğu birçok ülkeyi etkiledi.
Pripyat şehri yakınlarındaki Çernobil Nükleer Santrali’nin dördüncü reaktöründe yaşanan patlama sonucu çevreye, 1945’te Hiroşima’ya atılan atom bombasının 50 katına eşit miktarda radyasyon yayıldı. Patlamanın ardından radyoaktif madde yüklü bulutlar Türkiye dahil birçok ülkeyi etkiledi. Çernobil nükleer faciası bazı bağımsız araştırmalara göre yaklaşık 200 bin kişinin doğrudan ya da dolaylı olarak ölümüne sebep oldu.
Ancak dünya tarihine damga vuran felaketle ilgili korku ortadan kalmış değil. Uzmanlar Çernobil’de içten içe nükleer reaksiyonlar yaşanmaya devam ettiği uyarısını yaptı.
Yapılan açıklamalara göre nükleer santralin yıkıntılarının altında bulunan uranyum yakıtı reaksiyon göstererek ‘alevlenmeye’ başladı. Science Magazine’de yer alan habere göre bu durum tekrar felaketle sonuçlanabilecek bir kazaya dönüşme potansiyeli taşıyor. Bilim insanları bu bir anda devreye girip ‘köz’ halinde yanmaya başlayan parçacıkların kendi kendine sönümlenip sönümlenmeyeceğini araştırıyor.
Sheffield Üniversitesi’nden nükleer kimya uzmanı Neil Hyatt Science Magazine’e yaptığı açıklamada oluşan bu tehlikeli durumu ‘mangaldaki közlere benziyor’ diyerek tanımladı.
Ukrayna’nın başkenti Kiev’de bulunan Nükleer Reaktör Güvenlik Enstitüsü’ndeki uzmanlar ise bu ‘kaçak’ nükleer reaksiyonları inceleme altına aldı ve güçlü bir şekilde arttığını açıkladı. Ancak buradaki uzmanlara göre bu hızlanma kontrol altında tutulabilecek kadar yavaş ve bu da bilim insanlarına durumun yeni bir felakete yol açacak kadar tehlikeli olup olmadığını ve nasıl önleneceğini araştırma konusunda en azından birkaç yıl zaman tanıyabilecek.
Çernobil felaketinden sonra Sovyet yetkilileri, santralin 4 numaralı reaktörünün enkazından daha fazla radyoaktif kirlenmenin yayılmasını önlemek için, yıkılmış reaktörü kalın bir beton “lahit” ile kaplamıştı.2010 yılında ise, ölümcül sızıntıyı önlemek için reaktörün etrafına ikinci bir kalkan inşa edildi.
Uzmanlara göre oluşan bu nükleer reaksiyonları koruma kalkanının içinde kendiliğinden başladı.
Reaktörün derinliklerinde kapalı bir oda, reaktörde nükleer füzyonun gerçekleştiğini gösteren bir gösterge olan küçük ama sürekli artan nötron akışını ortaya çıkarıyor.
Bilim insanları bu durumun nasıl oluştuğunu hala çözmeye çalışırken inceleme yapılması için kapalı reaktörü sökmeye çalışmanın tehlikeli olacağı belirtiliyor.