Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Aksoy, AB Yüksek Temsilcisi Joseph Borrell’ın Kıbrıs meselesine ilişkin açıklaması hakkındaki soruya yazılı cevap verdi. Aksoy, AB Yüksek Temsilcisi Borrell’ın 15 Kasım’daki açıklamasında, Kapalı Maraş ve Kıbrıs meselesinin çözümü konusunda dile getirdiği görüşlerinin, AB’nin Ada’daki gerçeklerden ne kadar kopuk olduğunu yeniden gözler önüne serdiğini ve KKTC halkının sandığa yansıyan hür iradesinin görmezden gelindiğini ortaya koyduğunu belirtti.
‘AB’NİN ÇÖZÜME KATKIDA BULUNMASI BEKLENEMEZ’
Kıbrıs meselesinin taraflarının belli olduğunu belirten Aksoy, “Adil, kalıcı ve sürdürülebilir bir çözüm ancak Ada’nın ortak sahibi iki halkın iradesi esas alındığı takdirde mümkündür. Kıbrıs Türklerinin varlığını ve haklarını yok saymayı alışkanlık hale getiren AB şimdi de Kıbrıs Türk halkının çözüm iradesini reddetme cüretini göstermektedir. Kıbrıs Türk halkına hiçbir açıklamasında atıfta bulunmayan, 2004 yılında BM çözüm planını reddeden Güney Kıbrıs Rum Yönetimini üyelikle ödüllendiren, Kıbrıs Türklerine verdiği sözlerin hiçbirisini yerine getirmeyen AB’nin çözüme katkıda bulunması beklenemez. Öte yandan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Kapalı Maraş konusunda aldığı ve Türkiye’nin tam destek verdiği karar, Sayın Cumhurbaşkanımızın da belirttiği gibi yeni mağduriyetler yaratılmasına değil, mevcut mağduriyetlerin giderilmesine matuftur” dedi.
‘AB DAHİL HERKESİN SAYGI GÖSTERMESİ GEREKİR’
Sözcü Aksoy, BM Güvenlik Konseyi kararlarının, mülkiyet haklarının üzerinde olmadığını belirterek, şunları kaydetti:
“Aynı şekilde, BM Güvenlik Konseyi kararları halkların iradelerinin de üstünde değildir. Kıbrıs Türk halkının iradesi son seçimlerde iki devletli çözüm modelinin müzakere edilmesi yönünde oluşmuştur. Bu iradeye AB dahil herkesin saygı göstermesi gerekir. Kıbrıs’ta iki toplumlu, iki kesimli federal çözüm modeli 50 yılı aşkın süredir denenmiş, Rum tarafının Kıbrıs Türk halkını eşit ortak olarak görmemesi, gücü ve refahı paylaşmak istememesi nedeniyle bir sonuç vermemiştir. AB, Kıbrıs meselesinin çözümüne katkıda bulunmak istiyorsa, öncelikle Kıbrıs Türk halkının varlığını ve iradesini dikkate almalı ve 2004 yılında verdiği taahhütleri yerine getirmelidir.”