◊ “Snowpiercer”, Bong Joon Ho’nun sosyal adaletsizlik, para, güç ve toplumsal hiyerarşiyi anlattığı bir film. Filmin dizi uyarlaması hakkında neler söylemek istersiniz?
– Filmin fanıyım. Doğruyu söylemek gerekirse hikayeyi anlatmak için televizyonun daha heyecan verici bir format olduğunu düşünüyorum. Çünkü televizyon dizileri zaman lüksüne sahip. Bu hikaye de zaman lüksüne sahip olmayı hak eden bir hikaye.“Snowpiercer”ın muhteşem bir film olduğunu düşünsem de televizyon formatında, daha bol zamanda gerçekten çok özel bir iş yapma potansiyelini kullanmak akıllıca bir karardı.
◊ Film, distopik Fransız çizgi roman “Le Transperceneige”den uyarlanmıştı. Okuma şansınız oldu mu çizgi romanı?
– Evet, okudum ve inceledim. Projenin dayandığı materyal hakkında bilgi sahibi olmam önemliydi. Bizim dizimiz çizgi romandan ve filmden esinleniyor ama kendine özgü bir yanı da var.
◊ Sizin dizide canlandırdığınız karakter filmde yok. Karaktere şekil verirken temel aldığınız birileri oldu mu?
– Pek olmadı. Yani tabii ki etrafı gözlemledim. Farklı kişilerin küçük parçaları, özellikleri ve gördüklerim beni besledi ama tam olarak belirli bir kişiye dayanmıyor.
Gerçekten ilginç bir karakteri oynuyorum. İlk tanıştığınızda olduğunu düşündüğünüz kişi değil. Çok sırrı olan bir kadın. Kartlarını iyi saklıyor ve onu anlamak uzun zaman alıyor. Onu çözmeye başladıktan sonra ise tamamen farklı bir deneyimle uğraşıyorsun.
DİZİYİ ÇEKERKEN STÜDYOYA HAPSOLDUK
◊ Filmde küresel ısınmaya karşı yapılan deney felaketle sonuçlanıyor ve tüm dünya buzlar altında kalıyor. Dizide de iklim felaketinden 7 yıl sonra yaşanan olayları izliyoruz. Hikaye trende geçiyor biliyorum ama set soğuk muydu?
– Dizide tüm insanlar trenin içine hapsoluyor. Biz de çekerken stüdyoya hapsolduk. Çekimler Vancouver’da yapıldı. Orası oldukça soğuk ve nemliydi ama set soğuk değildi.
◊ Dizide iklim felaketinden sağ kurtulan insanlar, sınıf düzenine göre kompartımanlara ayrılmış ve hiç durmayan trende yaşamaya devam ediyor. İklim değişimi hakkında görüşlerinizi paylaşır mısınız biraz?
– İklim değişimi, günümüzün en önemli ve acil sorunlarından biri. Bizim dizimizin de temeli. Felaketle sonuçlanan bir olaydan sonra dünyamızda var olan sınırlı kaynaklar, felaketin yarattığı sorunlar ve bir felaketin dünyanın dengesini bozabilme olasılığını oldukça farklı yönleri ile anlatıyoruz…
SENARYOYU ELİMDEN BIRAKAMADIM
◊ Evrenimizi korumak için siz neler yapıyorsunuz?
– Elimden geldiğince iklim sorununun farkında hareket etmeye ve sorumluluklarımı yerine getirmeye çalışıyorum.
◊ Günlük hayatınızda küçük önlemler mi alıyorsunuz?
– Evet, günlük küçük şeyler… Böyle konularda konuşurken oldukça isteksiz davranıyorum, çünkü herkesin bir fikri var ve herkes eleştirmeye hazır. Oldukça ciddiye aldığım gerçek bir mesele bu, ben de payıma düşen sorumluluğu yerine getiriyorum.
◊ Sınıf ayrımı, hiyerarşi, güç, sosyal sorunlar ve dünyamızın sınırlı kaynakları gibi önemli konular projeyi seçmenizde etkili oldu mu?
– Tabii ki etkili oldu. Diziler insanları eğlendirmek için yapılsa da, senaryoyu okurken konuya tamamen bağlandım. Bırak sonraki bölümü, sonraki adımda ne olacağını öğrenmek için senaryoyu elimden bırakamadım. Dizinin alt tonları oldukça etkili. Filmi izleyenler, Bong Joon Ho’nun konunun derinliğini ve katmanlarını nasıl ustalıkla bağladığını gördü. Dizimizde de aynı ton devam ediyor
diyebilirim.
‘TOP GUN’DA GEÇMİŞTEN GELEN ENERJİYİ HİSSETTİK
◊ “Top Gun: Maverick” filminde Tom Cruise ile birlikte rol aldınız. İlk film, 1980’lerin en ikonik yapımlarındandı. Devamında oynamanız teklif edildiğinde ne hissettiniz?
– 1986’da “Top Gun”ı izlemeyen var mıydı acaba… O döneme damgasını vurmakla kalmadı, tüm zamanların en ikonik filmleri arasına girdi. Böylesine sevilen bir yapımı yeniden çekerken, geçmişten gelen enerjiyi ruhunda hissediyorsun. Vizyona girmesini heyecanla beklediğim yapımlardan biri. Biz yaparken çok heyecanlandık, umarım izleyenler de bizim hissettiğimiz nostaljinin bir parçası olurlar.
◊ “Top Gun: Maverick”teki rolünüz nedir?
– Benim karakterim denizci. Enerji yüklü deniz sahnelerimiz var. Karakterim dümende oldukça eğlenceli! (Gülüyor) Tom’da ise fazlaca hız var. Cool uçuşlar, cool motosiklet sahneleri…
Trende yaşam
Bong Joon Ho’nun ilk İngilizce filmi “Snowpiercer”dan aynı adla uyarlanan dizi, yaşanan iklim felaketinden sonra buzla kaplanan dünyada hayatta kalmayı başaran son insanların, dünyanın etrafında hiç durmadan hareket eden trende yaşadıklarını anlatıyor.
TAM ZAMANLI OYUNCU TAM ZAMANLI ANNE
◊ 17 yıldır evlisiniz ve üç çocuğunuz var. Ev ve iş arasında denge kurabilmek, bu sektörün en büyük sorunlarından. Siz nasıl üstesinden geliyorsunuz?
– Çocuğum olduğu andan itibaren tam zamanlı bir oyuncu ve tam zamanlı bir anne olarak çalıştım. Set biter bitmez eve koşup çocuklarımla ilgilendim. Anne ve eş olmak, çalışma şeklimi etkilemedi diyemem. Proje geliştirmek, yazmak, yönetmek gibi film yapımının diğer yönlerinden maalesef uzak kaldım. Çünkü zamanım yoktu.
HÂLÂ GÜZELİM
◊ Bir röportajınızda “Gençken keşke tam anlamıyla inek olmasaydım. Mizah anlayışım yoktu ve kendimi çok ciddiye alıyordum. Tek ilgim okul ve derslerdi. 18 yaşındayken seksüel obje olarak görülmeyi asla istemiyordum” demişsiniz. 18 yaşındaki Jennifer’ın hissettiklerini şimdi nasıl değerlendiriyorsunuz? Şimdiki gençlere herhangi bir tavsiyeniz var mı?
– Oh, tavsiye veren biri değilim. Tavsiye vermek için kelimeleri süsleyen biri hiç değilim. Herkesin farklı bir geçmişi, farklı bir hikayesi ve farklı bir anlayışı var. Neye göre tavsiye? Yaşayıp öğrenmek her tavsiyeden daha etkili.
◊ Hayatınızı fazlasıyla ciddiye alıp zorlaştırdığınız için o zamanlara ait pişmanlık yaşadınız mı?
– Çok fazla pişmanlıklarım yok. O zamanlardaki kendimi anlayabiliyorum. Ne demek istediğimi biliyorsun. Güzeldim. Bakar mısın bana, hâlâ güzelim. (Gülüyor) Ve hâlâ oldukça disiplinliyim. Sanki o zamanlar pek fazla dengeli düşünemiyormuşum.Gençlikte balansı tutturamamak da mantıklı ayrıca. O zamanlar öyle bir kız olduğum için kendimi hırpalamıyorum. Nasıl büyüdüğümü ve çevremi düşününce yaptıklarımı anlıyorum. Bazı şeylere fazla tepki veriyordum. O da normal. Bulunduğum noktaya bakınca her şey yolunda gitmiş. Şu anda olduğum yerden memnunum. Gerçekten pişman değilim. Dediğim gibi; kendimi anlıyorum.