Sosyal ağlardan banka hesaplarına kadar günlük hayatımızın her alanında kullandığımız tüm çevrim içi hizmetler hayatımızı kolaylaştırmak için verilerden yararlanıyor. Sosyal medyadaki hareketlerin de dahil olduğu kişisel bilgiler sayesinde kurumlar mevcut ve potansiyel müşterilerine özel hizmetler ve benzersiz deneyimler sunabiliyor. Ancak, otomatik algoritmalarla çalışan bu tür davranış değerlendirme sistemleri kişisel hayatımızı etkileyebilen sosyal kredi derecelendirmeleri de yapabiliyor. Tüketiciler bu konuyla ilgili yaşadıkları deneyimleri Kaspersky’nin “Sosyal kredi ve güvenlik: Derecelendirme dünyasını kucaklamak” başlıklı yeni raporunda paylaştı.
Elde edilen bulgulara göre, Türkiye’de tüketicilerin %11’i kendileri hakkında sosyal medyadan toplanan bilgiler nedeniyle kredi almakta zorlandı. Sosyal medya ve benzeri hizmetleri en çok kullanan 25-34 yaş arası grup bu durumdan en çok etkilenen (%13) kesimlerden biri oldu. Finansal davranışlara göre kredi derecelendirme için bilinen mevcut düzenlemeler bulunurken, çevrim içi profillerden kişisel bilgi toplayan sistemler için herkes tarafından bilinen belirli bir kurallar çerçevesi bulunmuyor.
Kaspersky’nin hazırladığı raporda, insanların daha uygun fiyatlar, indirimler ve özel hizmetler için hassas özel verilerini paylaşabileceği sonucuna ulaşıldı. Aynı zamanda, tüketicilerin büyük bir çoğunluğunun sosyal medyayı dikkatli bir şekilde kullandığı ve bir grup kullanıcının kurumlara kişisel bilgilerine göz atma izni vermeyi düşünmediği de ortaya çıktı. Örneğin, araştırmaya Türkiye’den katılanların %33’ü kredi kartı başvurusu için yapılan kontrolleri hızla geçebilmek için profillerini paylaşmaya sıcak bakmadıklarını söyledi. Çocuğunu iyi bir okula yazdırmak (%12) veya kirada indirim (%11) için profilini paylaşmaya razı olmayanların oranı ise biraz daha düşük oldu.
Kaspersky Global Araştırma ve Analiz Ekibi Avrupa Direktörü Marco Preuss, “Günümüzün dijital dünyasında sosyal derecelendirme sistemleri daha da yaygınlaşarak yalnızca bir tercih olmaktan çıkıp birçok hizmetin önemli bir parçası haline gelecek. Ancak, Kaspersky’nin dünya çapında yaptığı anket daha iyi teklifler için kişisel bilgilerini paylaşmaya sıcak bakmayan geniş bir kitlenin olduğunu gösterdi. Bu kişilerin görüşleri göz ardı edilemez. Geliştiriciler sosyal derecelendirme sistemlerine yapay zeka algoritmaları eklerken herkesin menfaati gözetilmeli, güven ve şeffaflık konusunda kafalarda soru işareti bırakılmamalı.” dedi.
Şirketler teknolojiden ve tüketici verilerinden yararlanmanın yeni yollarını ararken, tüketiciler de hangi kurumlara güvenebileceklerini değerlendiriyor. Siber tehdit alanının sürekli genişlediği bir ortamda kişisel verilerin korunması çok zorlu bir süreç haline geliyor. Yapılan araştırmada Kaspersky, dünya genelinde tüketicilerin verilerini devletlerden çok tıp kurumlarına, bankalara veya sigorta şirketlerine emanet edebileceğini ortaya çıkardı. Ancak Türkiye’deki katılımcıların %27’si kişisel verilerini saklaması için bu şirketlere veya hizmetlere güvenmediğini belirtirken, %26’sı devlete güvenmediğini söyledi.
INSEAD Strateji Bölümünden Prof. Chengyi Lin konu hakkında şu açıklamayı yaptı: “Sosyal derecelendirme sistemlerinin temel amacı hem dijital hem de fiziksel dünyada güveni ölçmek ve artırmaktır. Sistemin çalışması için insanların buna güven duyması gerekir. Ekonomik, sosyal ve kültürel bağlama göre genel güven, çeşitli kurumlara güven ve dijital dünyaya güven ülkeye göre değişir. Bu nedenle, kısa vadede bir sosyal derecelendirme sistemi uygulama kararını her ülke için ayrı almak gerekir. Veri gizliliği ve güvenliği konusundaki soru işaretlerinin ötesinde, bu kararı alırken toplumun ne istediğini, bu sistemin tasarımı ve işletilmesi için kime güvenebileceğini ve sistemin nasıl uygulanacağını da dikkatli bir şekilde değerlendirmek şarttır.”