Bilim insanları önce Covid-19’a yakalanıp iyileşen bazı insanlarda, bu hastalığa yeniden yakalanmamalarını sağlayan antikorların oluşmadığını tespit etti. Oldukça fazla sayıda kişinin bu durumda olduğu ortaya çıktı. Daha sonra ise birçok hastanın antikor geliştirmesine rağmen birkaç ayda bunların kaybolduğu tespit edildi.
Kısacası, koronavirüs salgınının yayılmasını takip bakımından önemli bir gösterge olan antikorlar, bağışık bakımından sanıldığı kadar belirleyici rol oynamıyor olabilir. Uzun dönemli korunma açısından T hücreleri önemli olabilir.
T hücreleri bir tür bağışıklık hücreleridir ve vücudu istila eden hastalık yapıcı patojenleri veya virüsün bulaştığı enfekte hücreleri tespit edip ortadan kaldırmakla görevlidirler. Bunu, virüsün dış yüzeyindeki proteinlere tutunarak yaparlar. Her T hücresi farklı bir hedefi tanıyıp tutunacak şekilde özelleşmiştir. Enfeksiyon sonrasında kanda yıllar boyunca kalabildikleri için bağışıklık sisteminin “uzun dönemli hafıza” sistemine yardımcı olup, vücudun daha önce karşılaştığı bir virüse karşı etkili bir şekilde tepki vermesini sağlar.
Birçok araştırma, Covid-19’a yakalanmış kişilerin, semptom göstersin veya göstermesin, virüsü hedef alacak T hücrelerine sahip olduğunu ortaya koydu.
Ancak araştırmacılar bir süre önce, bazı insanların Covid-19 antikor testleri negatif çıksa da, koronavirüse karşı T hücreleri testinin pozitif çıkabildiğini gördü. Bu durum, Covid-19’a karşı geliştirilmiş bir tür bağışıklığın sanılanın iki katı yaygın olabileceği düşüncesini doğurdu.
Daha da ilginci, salgın henüz ortaya çıkmadan önceki yıllarda alınmış kan örneklerinde yapılan testlerde de, koronavirüsün yüzeyindeki proteinlere tutunacak şekilde özelleşmiş T hücreleri görüldü. Bu durum, bazı insanların, virüs henüz insanlara bulaşmadan önce ona karşı belli bir düzeyde direnç geliştirmiş olduğuna işaret ediyordu. Henüz koronavirüse maruz kalmamış insanların yüzde 40-60’ında bu T hücrelerinin bulunduğu sanılıyor.
Yani T hücreleri Covid-19’a karşı gizli bir bağışıklık kaynağı olabilir.
T hücrelerinin bu derece merkezi bir rol oynaması, yaşlıların koronavirüse yakalanma riskinin neden daha yüksek olduğu sorusuna da açıklık getirebilir.
Ayrıca bağışıklık sisteminin hangi unsurlarının daha önemli olduğunu bilmek, Covid-19’a karşı aşı ve tedavi çabalarını da daha hedefli hale getirecektir.
Bağışıklığın işleyişi
Londra Üniversitesi King’s College’da immünoloji uzmanı ve Francis Crick Enstitüsü’nde araştırma ekibi başkanı Profesör Adrian Hayday, T hücreleri için “inanılmaz derecede önemli hücreler” diyor ve sadece antikorların koruyucu olmayacağını belirtiyor.
Normal bir bağışıklık sistemi, diyelim grip virüsüne karşı tepki gösterirken, ilk savunma hattı, akyuvarları ve kimyasal uyarı sinyallerini içeren doğal bağışıklık sistemidir. Bu, vücutta antikor üretimini tetikler ve antikorlar birkaç hafta sonra oluşmuş olur.
Hayday sonraki süreci şöyle anlatıyor: “Buna paralel olarak, enfeksiyondan 4-5 gün sonra T hücrelerinin harekete geçtiğini görürsünüz; bunlar özel olarak virüs bulaşmış hücreleri tespit eder.” T hücreleri veya bağışıklık sisteminin diğer kısımları enfekte hücrelere saldırıp çoğalmalarına fırsat vermeden yok etmeye çalışır.
T hücreleri ve Covid-19 hakkında ne biliyoruz?
Prof. Hayday, Covid-19 hastalarında T hücresi tepkisinin görüldüğünü ve bunun aşı çalışmaları açısından iyi haber olduğunu söylüyor.
Ancak hastalığı daha ağır geçirip hastanede tedavi edilmesi gereken birçok hastada T hücrelerinin tepkisinin gerektiği şekilde olmadığı görüldü.
Hayday, T hücrelerinin büyük kısmının ortadan kaybolduğunu, kanda bulunmadığını söylüyor.
Bazıları bu T hücrelerinin akciğerler gibi daha fazla ihtiyaç duyulan bölgelere kaydığını düşünse de, Hayday’in ekibi onların öldüğünü sanıyor.
Covid-19 nedeniyle ölen hastalarda yapılan otopsiler, özellikle dalak ve lenf bezleri gibi T hücrelerinin normalde bulunduğu bölgelerde doku ölümü olduğunu gösteriyor. Dalak dokusunun ölümü T hücresi hastalığının işareti, yani T hücrelerinin saldırıya uğradığını gösteriyor. Prof. Hayday, AIDS’e neden olan HIV virüsünün doğrudan T hücrelerine saldırdığını, ancak koronavirüsün de bunu yaptığına dair bir veri olmadığını, doku ölümü olgusuna henüz açıklık getirilemediğini belirtiyor.
Yaşlılarda T hücrelerinin sayısının azalması onların Covid-19’dan daha ağır etkilenmesine yol açıyor olabilir.
“30’lu yaşlara geldiğinizde, (göğüs kemiği ile akciğerler arasında yer alan ve T hücrelerinin gelişiminde önemli rol oynayan) timüs çok küçülür ve günlük T hücresi üretiminiz büyük ölçüde azalır” diye açıklıyor Prof. Hayday.
Uzun süreli bağışıklık bakımından bu ne demek?
Hayday, 2002’de ortaya çıkan ve SARS’a yol açan ilk koronavirüsten etkilenen hastalarda yıllar sonra da o virüse karşı gelişmiş T hücrelerine rastlandığını söylüyor.
Araştırmacılar, 2015-18 yılları arasında alınmış kan örneklerine bakarak Covid-19’a yol açan yeni koronavirüsü tanıyabilecek T hücrelerinin olup olmadığına baktı ve bu hücrelerin varlığını tespit etti. Bu durum, koronavirüsle benzer yüzey proteinine sahip nezle virüsüyle karşılaşmış insanların bağışıklık sisteminin koronavirüsü tanımayı öğrendiği iddialarını gündeme getirdi.
Bu ise ağır Covid-19 enfeksiyonuna maruz kalan insanlarda bu türden T hücrelerinin sayısının azlığına işaret ediyor olabilir.
Ancak Prof. Hayday, insanların nezleye yol açan koronavirüslere karşı T hücreleri geliştirdiğine dair kesin kanıt olmadığını, bu alanda çalışmalar için fon bulmanın sorun olduğunu söylüyor.
Bu bilgilerin aşıya katkısı olur mu?
Nezleye yol açan koronavirüse maruz kalmanın Covid-19’u daha hafif atlatmayı sağladığı kesinleşirse, aşı konusundaki gelişmeye de katkısı olacaktır; zira bu, yıllar sonra bile T hücrelerinin önemli ölçüde koruma sağladığı anlamına gelecek.
Öyle bile olmasa, T hücrelerinin çalışmaya dahil edilmesi ve konu hakkında daha fazla bilgi edinmek yararlı olacak.
Prof. Hayday, bilim insanlarının yaratmaya çalıştığı türden bağışıklık tepkisine bağlı olarak aşı tasarımı yapıldığını söylüyor. Bazıları antikor üretimini tetiklerken, bazıları da T hücrelerini devreye sokmayı veya bağışıklık sisteminin diğer kısımlarını harekete geçirmeyi hedefleyebiliyor.
Hayday, virüsün bağışıklık sistemi tarafından tanınıyor olmasını avantaj olarak görüyor. “Virüsün, hastaların T hücrelerine yaptıklarını durdurabilirsek, hastalığı kontrol etmede önemli bir yol almış oluruz” diyor.
Öyle görünüyor ki önümüzdeki günlerde T hücreleri ile ilgili çok şey duyacağız.