ABD’nin sözde Orta Doğu barış planı, İsrail’e Akdeniz’den Ürdün Nehri arasındaki coğrafyada tam egemenlik verirken, Filistinlilere ise Tel Aviv’e tanınan bu imtiyazı “sözde devlet” ve “ekonomik refah” karşılığında kabul etmeyi dayatıyor.
Filistinlilerin geri dönüş hakkı, Doğu Kudüs, yerleşim birimlerinin kaldırılması gibi taleplerini görmezden gelen sözde barış planı, tarihi Filistin topraklarında “iki devletli çözüm” imkanını tamamen ortadan kaldırıyor.
Plana göre kurulacak “Filistin Devletinin” başkenti Doğu Kudüs’ün banliyölerinden Ebu Dis Mahallesi ya da Doğu Kudüs’ün kuzeyindeki Şuafat Mülteci Kampı’ndan Kefr Akab Mahallesi’ne uzanan bölge olacak.
İsrail yönetiminin uzun zamandır “yük olarak gördüğü” İsrail vatandaşı yaklaşık 300 bin Filistinlinin yaşadığı ve Ummul Fahm ile Kefr Kasım gibi büyük şehirlerden oluşan El-Muselles bölgesini “müstakbel Filistin devletine” devretmeyi öngören sözde barış planı, bu mübadeleyle de adeta İsrail’in hem demografik yapısını hem de yükünü hafifletmiş oluyor.
Sözde barış planına göre, işgal altındaki Doğu Kudüs’ü hem Batı Şeria’dan hem de çevresindeki mahallelerinden ayıran Ayrım Duvarı, İsrail’in başkenti ile Filistin’in başkenti arasında sınır olarak kalmaya devam edecek.
Ayrıca işgal altındaki Doğu Kudüs’ün Eski Şehir bölgesinde bulunan ve Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa’daki mevcut durumun (statüko) korunmasını öngören sözde barış planı, Harem-i Şerif’i İsrail’in tezleri doğrultusunda Yahudilerin de ibadetine açarak aslında statükoyu Yahudilerin lehine değiştirmiş oluyor.
AA muhabirleri, ABD Başkanı Donald Trump’ın salı günü açıkladığı ve “Yüzyılın Anlaşması” olarak isimlendirilen sözde barış planının ayrıntılarını derledi. İşte başlıklar halinde ABD’nin sözde barış planı:
KUDÜS’ÜN STATÜSÜ VE BAŞKENTLER MESELESİ
Kudüs’ün fiziksel bölünmesinden kaçınılması gerekmekle birlikte halihazırda belediye sınırlarına uymayan bir güvenlik bariyeri (Ayrım Duvarı) bulunmaktadır. Bu duvar Kudüs’teki Arap mahallelerini (Kefr Akab, Şuafat’ın doğusu ile diğerlerini) birbirinden ayırıyor. Bu fiziksel engelin yerinde kalması ve tarafların başkentleri arasında sınır görevi görmesi gerekmektedir.
Kudüs, İsrail’in bölünmez başkenti olarak kalacaktır. Filistin devletinin başkenti ise mevcut güvenlik duvarının (Ayrım Duvarı) doğu ve kuzeyinde kalan Filistin’e ait bölgelerde olacaktır. Bu da Kefr Akab, Şuafat’ın doğusu ve Ebu Dis bölgeleridir. Bu başkentin ismi “Kudüs” ya Filistin tarafından verilecek bir isim olabilir.
Bu vizyona göre, İsrail’in başkenti Kudüs’teki Arap nüfusun önünde tercih edecekleri 3 seçenek olacaktır: İsrail devletinin vatandaşı olmak, Filistin devletinin vatandaşı olmak, mevcut durumlarını daimi şekilde muhafaza etmek.
Kudüs’ün İsrail’in başkenti olarak uluslararası tanınırlığa sahip olması gerekiyor. Kudüs ya da Filistin devleti tarafından seçilen başka bir isimle Filistin’in başkentinin uluslararası toplum tarafından tanınması gerekiyor.
Taraflar, diğer tarafın egemenliğini ya da başkentinin meşruiyetini reddetmek için diğer ülkelerin çabalarını teşvik etmez ya da desteklemez.
ABD’nin İsrail Büyükelçiliği, Kudüs’te kalacaktır. İsrail-Filistin barış anlaşması imzalandıktan sonra ABD’nin Filistin Büyükelçiliği, Washington yönetiminin Filistin devleti ile anlaşarak seçeceği yerde kurulacaktır.
ABD, İsrail ve Filistin devletlerini başkentleriyle tanıyacak ve diğer ülkeleri de büyükelçiliklerini ihtiyaca göre Kudüs’e ya da Kudüs’e (Filistin) taşımaya teşvik edecektir.
KUDÜS’TEKİ DİNİ MEKANLAR VE MESCİD-İ AKSA
Kudüs’teki tüm kutsal mekanlarda şu anki yönetim düzeni varlığını koruyarak devam etmelidir, özellikle Mescid-i Aksa’daki (sözde barış planına göre Tapınak Tepesi / Harem-i Şerif) mevcut durum (statüko) olduğu gibi korunmalıdır.
Burası tüm dinlerden ibadet etmek isteyenlere ve ziyaret etmek isteyen tüm turistlere açık olmalıdır. Tüm dinlere mensup kişiler Harem-i Şerif’te / Mescid-i Aksa’da diğerinin dinine saygılı bir şekilde ibadet edebilme hakkına sahiptir. İbadet saatleri ve kutsal günlerin yanı sıra diğer dini hassasiyetler göz önünde bulundurulmalıdır.
COĞRAFİ ULAŞIM VE SINIR KAPILARI
Köprüler, yollar ve tünellerden oluşan yeni altyapı aracılığıyla Filistin devleti içerisinde seyahatin kolaylaştırılması sağlanacak.
Filistin devleti yüksek hızlı ulaşım bağlantısından faydalanacak. İsrail devletinin egemen olduğu topraklar içinde Batı Şeria ile Gazze arasında etkili bir hareket sağlanacak.
Filistin devleti kendi limanını geliştirene kadar İsrail’de Hayfa ve Aşdod limanlarındaki bazı tesislere özel ulaşımdan faydalanacak. İsrail’in güvenliğinden ödün verilmeden Filistin’e ve yurt dışına ürün ihracatı ve ithalatı yapılacak.
Filistin Devleti’nin yararına iki yol inşa edilecek ve İsrail’in güvenlik ihtiyaçlarına tabi tutulacak. Bu yollar Filistinlilerin Ürdün Vadisi’nden geçerek Ürdün ile sınır kapısına ulaşımı sağlayacak. Dolayısıyla Filistinlilerin Ürdün’e ve yurt dışına seyahatlerini kolaylaştıracak. Bu yollar, Filistin Devleti’nin göç kurallarına tabi olacak. Ürdünlüler ile bölgedeki diğer kişiler Filistin’e girebilecek.
Üç İsrailli, üç Filistinli ve bir Birleşmiş Milletler temsilcisinden oluşacak Sınır Kapıları Heyeti kurulacak. Heyet her üç ayda bir sınır kapıları ile ilgili konuları görüşmek üzere toplanacak.
Yasaların izin verdiği şekilde sınır geçiş düzeni, İsrail’in güvenlik rolünün en aza indirileceği şekilde uygulanacaktır. Bu sınır kapılarındaki güvenlik güçlerinin bir devlete ait olmayan sivil kıyafetler giymeleri gerekecek.
SINIRLAR
Güvenlik bariyeri (Batı Şeria’daki Ayrım Duvarı) yeni sınırlara uyacak şekilde yeniden düzenlenecek; modern ve aktif yeni sınır kapıları inşa edilecek.
GÜVENLİK
İsrail-Filistin barış anlaşmasının imzalanması durumunda, Filistin Devleti’nin güvenliğinden üst düzeyde İsrail Devleti sorumlu olacak. Bununla birlikte Filistinlilerin, iç güvenliklerinden mümkün olduğunca sorumlu olması bekleniyor.
Filistin Devleti tamamen silahsız olacak ve böyle kalacak. Filistin Devleti, iç güvenliği sağlayabilecek, Filistin Devleti içindeki, İsrail, Ürdün ve Mısır’a karşı terör saldırılarını engelleyecek güvenlik güçlerine sahip olacak.
Filistin Devleti’ndeki güvenlik güçlerinin görevi, kamu düzenini korumak, yasaların uygulanmasını sağlamak, terörle mücadele etmek, sınır güvenliğini sağlamak, hükümet yetkilileri ile yabancı şahısları korumak, doğal afetlerde gerekenleri yapmak olarak belirleniyor.
Filistin Devleti’nin güvenlik kriterlerinin bazılarını ya da tamamını karşılayamaması durumunda, İsrail Devleti yukarıda zikredilen süreci geri alma hakkına sahip olacaktır; İsrail Devleti, Filistin Devleti’nin tamamı ya da bir kısmındaki güvenlik etkisini artıracaktır.
İsrail Devleti’nin Filistin Devleti’nde en az bir tane erken uyarı istasyonu bulunacaktır. Bu istasyonun idaresi İsrail güvenliği tarafından sağlanacaktır. Ayrıca İsrail güvenlik güçlerinin erken uyarı istasyonuna kesintisiz erişimi güvence altına alınacaktır.
YAHUDİ YERLEŞİM BİRİMLERİ
İsrail, güvenli sınırlara ve tanınırlığa sahip bir devlettir. Yerleşim yerlerinin hiçbirinden vazgeçmek zorunda değildir. Bu yerleşim birimlerinin çoğu İsrail devletinin sınırlarına dahil edilecektir.
Filistin bölgesinde bulunan İsrail cep bölgeleri İsrail’in bir parçası olacak ve etkin bir ulaşım bağlantısı sağlanacaktır.
İsrail’in ulusal güvenliği açısından kritik bir bölge olan Ürdün Vadisi (Batı Şeria’nın yaklaşık üçte biri) İsrail’in egemenliğinde olacaktır.
BATI ŞERİA’DAKİ FİLİSTİN CEP BÖLGELERİ
Batı Şeria’daki İsraillilerin yüzde 97’si (Yahudi yerleşimciler) İsrail topraklarına, Batı Şeria’daki Filistinlilerin yüzde 97’si (yerleşimciler) Filistin topraklarına dahil olacaktır.
Filistin bölgesinde bulunan İsrail’in cep bölgelerinde yaşayan Filistin nüfusunun, aksini istemediği takdirde Filistin vatandaşı olarak kalmaya hakkı vardır.
Bu nüfusun Filistin devletine kara yolu bağlantısı sağlanacaktır, ancak bu yolların güvenliğinden İsrail sorumlu olacaktır.
Filistin topraklarında yaşayan İsrailliler, aksini istemedikleri takdirde burada yaşamaya devam etme ve İsrail vatandaşlığında kalma hakkına sahip olacaklardır. Bu kişilerin yaşadığı yerlerin İsrail topraklarına kara yoluyla bağlantısı bulunacaktır. Ayrıca bu kişiler, İsrail sivil otoritesine bağlı ve güvenlik korumasına sahip olup ayrıma uğramayacaklardır. Bu kişilerin yaşadığı cep bölgeler, İsrail güvenlik güçlerinin sorumluluğunda olacaktır.
MÜLTECİ KONUSU
Hiçbir Filistinli mülteci, İsrail’e dönemeyecek ve orada barınamayacak.
Bu plan, daimi ikamet alanı arayan Filistinli mülteciler için 3 seçenek içeriyor:
1- Filistin Devleti’nde yer almaları. Bu seçenek kısıtlamalara tabidir.
2- Bulundukları ülkelere entegre olmaları (Devletlerin onayına tabidir).
3- Filistinli mültecilerin yeniden yerleştirilmesine katılmayı kabul eden İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ülkelerinin 10 yıl boyunca her yıl 5 bin mülteciyi kabul etmesi.
İsrail-Filistin barış anlaşması imzalandığında, Filistinli mülteci statüsü ortadan kalkacak, Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansının (UNRWA) görevi sona erecek, sorumluluklarını ilgili hükümetlere devredecek.
Trump’ın ekonomik planının bir kısmı, Filistin Devleti’ndeki mülteci kamplarının yeni yerleşim birimlerine dönüştürülmesini hedefleyecek. Dolayısıyla İsrail-Filistin barış anlaşması, tüm Filistin mülteci kamplarının kaldırılmasına ve daimi yerleşim birimleri inşasına yol açacak.
GAZZE ŞERİDİ
Gazze halkı için İsrail ile ateşkes yapılıncaya ve tamamen silahsızlandırılıncaya kadar önemli bir gelişme olmayacak.
İsrail yükümlülüklerine yalnızca şu üç şartta uyacak:
1- Filistin yönetimi ve diğer ulusal / uluslararası yapının tamamen İsrail’in kontrolüne girmesi.
2- Gazze’de Hamas, İslami Cihad ve diğer terör örgütlerinin silahsızlandırılması.
3- Gazze’nin silahlardan temizlenmesi.
İsrail ile Filistin arasında barış anlaşması imzalandığında, tüm İsrailli esirler ve kalıntıları (ceset, eşya vb.) iade edilecek.
Eğer Hamas Filistin’in yönetiminde söz sahibi olmak istiyorsa, Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Birliği (AB), ABD ve Rusya’nın oluşturduğu Orta Doğu Dörtlüsü’nün ilkelerine uyması gerekiyor.
Bu ilkelere; İsrail devletinin açık ve net bir biçimde tanınması, şiddetten uzak durma sözü verilmesi ve daha önce yapılan, terör örgütlerinin silahsızlandırılmasını içeren tüm anlaşmaların kabul edilmesi dahildir.
ABD, bu şartlar sağlanmadan Hamas veya İslami Cihad’ın hiçbir üyesinin Filistin Devleti hükümetinde yer almamasını beklemektedir.
Uluslararası toplumdan, Gazze’nin tamamen silahsızlandırılması ve bunun kontrol edilmesi karşılığında, büyük yatırımlar halinde tazminat ödemesi beklenmektedir.
İsrail ile Filistin arasında anlaşma imzalanmasından beş yıl sonra Gazze’de bu anlaşmanın şartlarını yerine getirdiğinden tam olarak emin olunması halinde, Filistin Devleti – İsrail’in güvenlik ve çevreye ilişkin şartları dahilinde, bir liman ve küçük uçaklar için bir havalimanı inşa etme hakkına sahip olacaktır.
FİLİSTİNLİ ESİRLER
İsrail-Filistin barış anlaşması İsrail hapishanelerindeki Filistinli tutukluların ve idari tutukluların serbest bırakılmasını öngörüyor. Şunlar istisna;
1- Cinayet ve cinayete teşebbüs edenler
2- Cinayet suçu için komplo üretmekle suçlananlar
3- İsrail vatandaşları (İsrail kimliği alan Filistinliler)
Bu 3 şartı taşımayan mahkumlar, düzenli bir şekilde nakledilmeleri ve yeniden yerleştirilmelerine fırsat tanımak için iki aşamada serbest bırakılacak. Serbest bırakılan tüm mahkumlar Filistin Devleti vatandaşı olacak.
Tüm İsrailli mahkumlar ve cesetleri İsrail’e iade edilmezse, Filistinli mahkumlar veya idari tutuklular bu serbest bırakılmayacak.
İSRAİL İLE FİLİSTİN’İN KARA SULARI
İsrail, güvenliği için hayati önem taşıyan, bölgede istikrar ve güvenliği sağlayan kara suları üzerindeki egemenliğini koruyacak.
– El-Muselles bölgesi (İsrail’in kuzeyinde Arap nüfusun yoğunlukta olduğu bölge)
Muselles bölgesinde; Kefr Kara, Arara, Baka El-Garbiyye, Ummul Fahm, Kalansava, Et-Tayyibe, Kefr Kasım, Et-Tayra, Kefr Bera ve Celculiyye belde ve kentleri yer alıyor.
Filistinli nüfusun yoğunlukta olduğu bölge, aslında 1949’da imzalanan ateşkes anlaşmalarında Ürdün egemenliğine bırakılmıştı. Ancak İsrail, askeri sebeplerden ötürü burada egemenliğini korudu.
ABD’nin vizyonu, iki tarafın anlaşmasına göre, İsrail sınırlarının yeniden çizilme olasılığını gündeme getiriyor. Böylece Muselles bölgesi Filistin Devleti’nin bir parçası olacak. Bu anlaşma, Muselles bölgesindeki bölge sakinlerinin medeni haklarının ilgili makamlarının yürürlükteki yargı kararlarına tabi olmasını kapsıyor.