◊ Önümüzdeki sezon için en büyük projen Ayşe Kulin’in kitabından sahneye uyarlanacak “Adı Aylin”. Nasıl hazırlanıyorsun oyuna?
– Aylin uzun zamandır üzerinde çalıştığım bir hikaye. Müthiş bir kitap ve o kadar fanatik bir kitlesi var ki, tıpkı Kürk Mantolu Madonna kadar o kitleyi mutlu etmek ve daha fazlasını vermek gerekiyor. Aslında romanları sahneye uyarlamak çok riskli. Ama farklı denemelerle riskleri azaltmaya çalışıyoruz. Mesela müzik ve kostümlerle…
◊ Aylin’i de sen canlandırıyorsun değil mi?
– Evet, Aylin’i ortak bir kararla ben oynamaya karar verdim. Bu heyecan verici ve aynı zamanda çok zor bir karar. Hem yapımcı olmak hem de başrole can vermek çok yıpratıcı. Maria Puder’den sonra Aylin’i canlandıracak olmak müthiş bir sorumluluk. Şan ve dans derslerine başlıyorum yeniden. Çünkü müzikli bir oyun olacak.
◊ Bir de Netflix dizi projesi var…
– Netflix ile iki proje hazırlığı aşamasındayım ama maalesef bilgi paylaşamıyorum. Yakında çekimler başlıyor, sadece bu kadar bilgi verebilirim.
◊ Son dönemde popüler oyuncular dijital platform yapımlarına ve sahnelere kaydı. Bu neyden kaynaklanıyor sence?
– Çünkü televizyondaki tüketim ve üretilen işlerin kalitesi git gide farklılaştı. Ruhunu beslemeyen içerikler, zaman doldurmak için söylenen replikler, uzun bakışmalar ve saatlerce süren diziler oyuncuyu gitgide doyumsuz hale getirdi. Oyuncu ruhunu beslemeli ki üretebilsin. Bu yüzden tiyatro bir nefes alma alanı.
BİR YIL EVLİ KALMIŞ KADIN ÖMÜR BOYU NAFAKA ALMAMALI
◊ Nafakayla ilgili söylediklerin yüzünden bazı kadın takipçilerin sana tepki göstermişti. Orada tam söylemeye çalıştığın şey neydi? Nafakaya tamamen mi karşısın yoksa asıl derdin başka bir şey mi?
– 20 yıl evli kalmış, hayatını evine ve çocuklarına adamış bir kadın yeniden bir hayat kurmak istediğinde bunun karşılığını maddi olarak tabii ki almalı. Ben nafakadaki bazı yeni düzenlemelerin çok yerinde düzenlemeler olduğunu söylüyorum. Yıllardır kadınlarla ilgili yaptığım eşitlikçi çalışmaların aksi bir tavır değil bu. Tam tersine eşitlikçi bir bakış açısı. Ama temiz bakılması lazım olaya. Mesela bir yıl evli kalan bir kadın ömür boyu nafaka almamalı!
Bu kadını da azaltan, eksilten bir şey. Kadın erkek eşitliğinden bahsediyorsak tam da bu noktada buna karşı çıkmalıyız. Mesela Avrupa’da çok fazla çalışan kadın, evde de çocuğa bakan erkek var. Böyle bir durumda boşanma olduğunda erkek de fedakarlığının karşılığını almalı. Yani konuyu kadın olarak değil, iki tarafın eşitliği olarak ele almalı.
İKİ ESKİ EŞİM DE BENİ ÜZDÜ
◊ İki evlilik ve iki adamdan iki şahane çocuk. Eski eşlerine karşı da tutumun gayet dostça ve medeni. Zor bir şeyi başarmış durumdasın. Her şey dışarıdan göründüğü gibi şahane mi yoksa zorlandığın noktalar oluyor mu?
– Sevgiyi dönüştürebilmek çok önemli. Bir zamanlar çok sevdiğin, aşkla bağlı olduğun biriyle yollarını ayırırken, sana ne yapmış olursa olsun ayrılıkta sakin kalman, o aşkı insan olarak sevebilmeye dönüştürmen gerekiyor.
Hırs ve kin zarar veren hisler. Çok güçlü bir his nefret, valla insanı hasta eder. Öfkelendiğinde suratın alev alev oluyor ya. Düşün bir de iç organlarına, beynine neler oluyor! Biraz böyle bakmak lazım. Bir de ben çok öfkeli kalabilen bir kız değilim.
Açık yüreklilikle şunu söyleyebilirim: İki eski eşim de bana kırılmaz sanırım. Aslında ikisi de beni çok üzmüştür. Bu iki ayrılık da benden kaynaklı değildi, ama sakin bir şekilde gidebilmeyi öğrendim ben, özellikle çocuklardan sonra.
Her detay artık bu dijital dünyada kalıyor. O yüzden çocuklarımın gelecekte görmelerini istemediğim hisler, haberler, duygular bırakmak istemem. En başta çocuklarım için bu tavrımı sürdürdüm.
◊ Peki şu an geçmişe dönsen… Murat (Pilevneli) ve Mirgün (Cabas) ile yine aynı beraberlikleri yaşardım diyebiliyor musun?
– Buna şahane bir cevap verirdim ama o kadar açık yürekli olmamayı öğrendim röportajlarda. (Gülüyor) Başımıza gelen her şeyin bir nedeni var. Bunu böyle görmem lazım. Nefes al, nefes ver, ohhhh geçti. (Gülüyor)
MİRGÜN MÜTHİŞ BİR DESTEK
◊ Gündelik hayatı nasıl organize ediyorsun? Çocukların babalarıyla geçirmesi gereken günleri mesela…
– Mirgün bu noktada müthiş bir destek. Bana her konuda yardımcı. İki çocuğun düzeni de değişmedi. Hepsini aynı anda alıyor. Ben de aynı şekilde. Hafta sonu, hafta içi diye bir ayrımımız yok. Herkes birbirini görmek istediğinde görebiliyor. Hep beraber vakit geçirmeye de özen gösteriyoruz. Mirgün’le ayrılırken yakın oturmaya karar verdik. Bu şekilde herkes daha kolay birbirine ulaşabiliyor. Onun hayatındaki insan da çok tatlı ve bu alanımıza saygılı biri. O nedenle aile olarak kalmaya devam edebiliyoruz.
BİRAZ DEĞİŞİK BİR ANNEYİM!
◊ Çocuklarınla iletişimini zaman zaman instagram hikayelerinde paylaşıyorsun. Onlarla arkadaş gibisin. Seyahate de gidiyorsun. Kendini nasıl bir anne olarak tanımlarsın?
– Ben istediğim için anne oldum. Hep böyle bir anne olmayı hayal etmiştim. Çocuklarla müthiş bir aşk var aramızda. Merhametli, vicdanlı çocuk yetiştirmek çok önemli. Bunun için çaba gösteriyorum, okuyorum araştırıyorum. Onlara dürüst davranıyorum. “Benim bugün canım çok sıkkın, biraz yalnız kalmaya ve kendimi toparlamaya ihtiyacım var” dediğimde beni anlıyorlar.
Birlikte eğleniyoruz da. Yoğun iş hayatından sonra eve gelip onlarla dans etmek en güzel terapi. Biraz da değişik bir anneyim! Bir dakikada bavul yapıp kamp yapmaya gidebiliyoruz. Ya da kostümlerle evde deli gibi dans ettiğimiz bir parti yapmamız bizim için çok sıradan. Sare’nin doğum gününde mesela dokuz arkadaşını aldım ve evde onlara sinema gecesi, dans partisi ve sonunda da kamp yaptım.
◊ Kamp olayında takılı kaldım. Nereye gitmiştiniz?
– Belgrad ormanına günübirlik kampa gittik. Daha önce birkaç kere Tayland’da kamp yapmıştık. İki ucu da görüyorlar. Civan biraz çadırdan tırsıyor, ama ikna kabiliyeti yüksek bir anneyim. Kamp alanının, kralın saklandığı ve içinden gizli ormana varılan bir geçit olduğunu sana da söylesem sanırım orada uyuman zor olmaz!
ESKİ NESİL OLAYLARDAN BİZ DUYGULARDAN BAHSEDİYORUZ
◊ Sence anne babalarımızın nesli nasıl ebeveynlerdi ve şimdi bizim neslimiz nasıl? Aradaki farkları söyleyebilir misin?
– Dağlar kadar fark var. Biz dürüstlüğü, çocuğa karşı açık olmayı ve duygularımızla konuşmayı düstur edinmiş bir nesiliz. Onlar ise çocuğa bambaşka bakmışlar. Hatırlıyorum, salonda misafirlerle otururken biz yokmuş gibi en anlatılmayacak detaylar konuşulurdu. “Nasılsa çocuk bu, anlamaz” diye. Şimdi çocuklukta yaşadığımız anların kalıntılarını temizlemek için meditasyonlar, bilinçaltı terapileri yapıyoruz.
Eski nesil olaylardan, biz duygulardan bahsediyoruz. Bu yüzden arada müthiş bir fark var. Onlar hep öz sevgimizi yaralayan mahalle baskısı yapmış, haddini bilmen gerektiğini sürekli vurgulamış anne babalardı. Biz ise karşımızdakinin kocaman bir dünya olduğunu bilerek ona bir birey gibi davranıyoruz. Acayip bir nesil geliyor!
HER ŞEYİ YÖNETEN BU KIZ, ÖZEL HAYATI SÖZ KONUSU OLUNCA ASLA YÖNETEMİYOR
◊ Peki özel hayatın nasıl gidiyor?
– Boşandığımdan beri birkaç denemem oldu. Hepsi de iyi insanlardı, ama sanırım yalnız kalmam, özellikle üretime konsantre olmam gereken şu dönemde kendi merkezimde kalıp fazla dağılmamam lazım. Âşık olmayı da çok seviyorum. Müthiş bir his, ama o aşkı çocuklarımla da yaşayabilirim. Artık 15 yaşındaki Tuba değilim. Çünkü sonucunda çok üzülüyorum ve yeni üzüntülere henüz hazır değilim.
◊ Evet üzüldüğünü bizzat gördüm de… Hatta şaşırdım. Tutkuyu ve ilişki sırasında yaşanan o dramları da seviyor olabilir misin?
– Kesinlikle hayır. Ama her şeyi yöneten bu kız, özel hayatı söz konusu olunca asla yönetemiyor ve çok fazla fedakarlık yapıp Z raporu geldiğinde günün sonunda çok üzülüyor! Artık kendimdem çok verdiğim ilişkiler değil, beni iyi hissettiren insanları hayatıma çekmek istiyorum. Şöyle düşün: Biz bir puzzle gibiyiz. Ne noktada eksiksek oradan yaralı olanı hayatımıza çekiyoruz. Ben artık tam olmak ve kimsenin eksiklerini tamamlayan olmak istemiyorum!
BU DELİ ENERJİ ASLINDA KENDİMDEN KAÇMANIN GÖSTERGESİYMİŞ!
◊ Acayip enerjiksin. Bir gün orada bir gün burada. Nasıl yetişiyorsun her şeye? Sırların nedir? Bizimle de paylaş…
– Sosyal olmayı seviyorum, ama sanırım şu an bunun tam tersi bir hayat yaşıyorum. Yeni bir iyileştirici kamp düzeninden geldim. İnanılmaz bir “healer” (iyileştirici) kadınla tanıştım, Rahime Acar.
Bana baktı ve dedi ki: “Kocaman heybetli bir ağaç gibisin ama kökün havada, yani kuruyorsun. Yaşam enerjin sönüyor, kendini bulman lazım”.
Çok etkilendim. Çünkü bu deli enerji, sürekli değişim hali aslında kendimi bulmak değil; tam tersi kendimden kaçmanın göstergesiymiş!
İnsanın en zor yolculuğu kendi içine yaptığı yolculukmuş, şimdi anlıyorum.
Bu kamp esnasında bir koyda, sadece meditasyon ve bilinçaltı terapisi yaparak ve organik beslenerek tek başıma kalabildiğim kadar kaldım.
Akşamüstü birası olmadan, mezelere rakıyı eşlik ettirmeden gün batımı izlemek, tek başına şarkı söylemek, kimseyle konuşmadan bir gün geçirmek…
Sana gitmeden önce bahsetmiştim ya çok güzel bir tecrübe oldu bana. Şimdi aynı beslenme düzeninde ve zihin yapısında devam ediyorum. Çok fazla insanlar için yaşıyordum. Arkadaşlarım, özel hayatım, ailem; herkese yetecek enerjim vardı. Ama kendime kalmıyordu. Şimdi kendime gelme sürecim başladı.
DENGEM ŞAŞMIŞTI
◊ Vayy şahane bir şey yapmışsın, kıskandım! Kendimi katarak da soruyorum: Biz bir yandan da şehrin kaosunu, sosyal hayatını da seviyor ve onsuz yapamıyoruz galiba. Bir denge mi tutturmalı acaba?
– Denge çok önemli. Benim dengem şaşmıştı. Tabii ki sosyal hayattan çok besleniyoruz. Ama biraz kendini dinlemek, yalnız kalmayı becerebilmek lazım. Bu da bir nevi bağımlılık aslında. Yalnız kalamadığın için biriyle olmak hep yanlış seçimler yapmanı sağlıyor.
O yüzden en önemlisi bunu öğrenebilmek.
SARE O SEÇİMİYLE BENİ O KADAR MUTLU ETTİ Kİ…
“Sare çok sorumluluk sahibi, acayip vicdanlı bir çocuk. Hayatımızda şöyle bir şey oldu: Altı ay boyunca, sadece Amerika’da satılan bir bebeği almak için para biriktirdi. Bayağı çalıştı, evde temizliğe yardım, yatak toplamak, kardeşine masal okumak, eski eşya satmak filan gibi…
Sonra Amerika’ya gittiğimizde mağazaya girdi, bebeği aldı ve gece uyurken bana dedi ki, ‘Anne sınıftan filanca arkadaşımın ailesi ona hiç oyuncak alamıyor, bir tane oyuncağı var. Ben bu bebeği ona vermeye karar verdim.’ Bunu ne anne olarak ben sağlayabilirim ne de babası.
O bu seçimiyle beni o kadar mutlu etti ki, günlerce aklıma geldikçe ağladım!”
MUSTAFA’NIN SÖYLEDİKLERİ ÇOK TATLIYDI
◊ Mustafa Sandal’ın konserinde sana ithafen söylediği sözler bir kadın olarak hoşuna gitti mi? Ne demek istedi o sözlerle?
– Mustafa benim için çok değerli bir arkadaş. Bu sene 25. yılını kutluyordu. Davet etti ve o kadar yıl sonra ilk kez izledim. Biz aile olarak da çok yakındık. Söyledikleri çok tatlıydı. Bence de muhteşem bir ilişkiydi. 17 yaşında bir kız çocuğunun başına gelebilecek en güzel şeydi!