İSTANBUL, 6 Kasım (Reuters) – Avrupa rüzgar enerjisi sektörünü temsil eden European Wind Energy Association'ın (EWEA) yöneticisi Giles Dickson, Türkiye'nin rüzgar enerjisi alanında sahip olduğu potansiyelin sadece ufak bir kısmını değerlendirdiğini, elektrikte rüzgarın payının %10'un da üzerine çıkabileceğini söyledi.
Türkiye Rüzgar Enerjisi Birliği'nin (TÜREB) düzenlediği yıllık kongre kapsamında Reuters'ın sorularını yazılı yanıtlayan Dickson, rüzgar santrali yatırımları için finansman bulunmasını kolaylaştıran ancak 2020 yılında sona erecek YEKDEM sistemi yerine oluşturulacak sistemin gelir istikrarı sağlaması gerektiğinin altını çizdi.
Türkiye'nin rüzgardan enerji üretimi 2008 yılından itibaren ölçek kazanmaya başladı. TÜREB verilerine göre 2008'de 364 MW olan santrallerin kurulu gücü bu yıl Temmuz itibarıyla 7,615 MW'a yükseldi. Rüzgar Türkiye'nin elektrik üretiminin de %7.4'ünü oluşturdu.
Enerji Bakanı Fatih Dönmez, Anadolu Ajansı'nda (AA) dün yer alan habere göre elektrik üretiminde rüzgarın payını %10'a çıkarmak istediklerini söyledi. Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) Başkanı Mustafa Yılmaz da, yine AA'da yer alan habere göre gelecek yıl Nisan ayında 2,000 MW kurulu güçte daha yeni santral kurulumu için başvuru alacaklarını söyleyerek rüzgarın üretimdeki payının artacağına işaret etti.
Enerji üretebileceği hidrokarbon kaynağı olmayan Türkiye, doğalgaz, petrol ve kömür gibi enerji hammaddelerini dolarla ithal etmek zorunda. Ekonomik kırılganlık yaratan bu ithalatı azaltmak isteyen hükümet rüzgar, güneş ve hidroelektrik kaynaklarının kullanımını artırmaya çalışıyor. Bir yandan da elektrik üretim amaçlı doğalgaz fiyatını yükselterek yenilenebilirin cazibesini dolaylı olarak artırıyor.
Türkiye bu yılın ilk 9 ayında elektrik üretiminin %46'sını yenilenebilir kaynaklardan sağlarken, bunun yaklaşık 7.4 puanı rüzgardan, 33 puanı hidroelektrikten, 6 puanı ise jeotermal ve güneşten geldi.
Dickson, elektrik üretiminde rüzgarın payının Türkiye'de belirgin düzeyde yükseleceğini öngördü. Rakam tahmininde bulunmayan Dickson, “Birçok ülkede en iyi ve en verimli sahalar ilk önce geliştirilir. Türkiye şu ana kadar, hem kara hem de deniz santralleri alanında potansiyelinin ancak ufak bir kısmını hayata geçirdi” dedi.
Dickson Türkiye elektrik üretiminde rüzgarın payının %10'un üzerine taşınabileceğini ancak bunun için elektrik dağıtım sistemine ve rüzgar gibi aralıklı elektrik üreten tesisleri dengeleyecek destek sistemlerine yatırım yapılması gerektiğini belirtti.
Dickson, Türkiye'nin yenilenebilir enerji yatırımlarına finansman bulmayı kolaylaştırmak için başlattığı ve hidroelektrik dahil tüm yenilenebilir elektrik santrallerinde yatırımları tetikleyen YEKDEM yerine istikrarlı gelir sağlamaya odaklı bir sistem gelmesi gerektiğini söyledi.
YEKDEM sistemi kapsamında devletin yenilenebilir kaynaklardan üretilen elektriği 10 yıl süreyle, dolara endeksli fiyattan satın alıyor. Böylece santral yatırımcısı düzenli bir gelire sahip olarak bankalardan görece ucuz finansman sağlayabiliyor.
Dickson, “Bu (dediğim) sistem sübvansiyon sağlasın demek değil. 12-15 yıl süreyle fiyat garantisi getiren bir ihale sistemi olabilir, piyasada oluşan fiyat ihale fiyatını geçerse de fazla tutar iade edilir. En önemli unsur sermaye maliyetini asgariye indirecek istikrarlı gelir mekanizmaları oluşturmak” dedi.
İngiltere, Polonya ve Fransa'da piyasadaki elektrik fiyatı ile ihale fiyatı arasındaki farkın ödendiği bir modelin uygulandığını belirten Dickson, “Bazı ülkeler piyasadaki toptan fiyatın üzerine bir miktar koyarak uzun vadeli kontratlar yapıyor. Bazılarında asgari fiyat, bazılarında tavan fiyat uygulaması var” dedi.
YEKDEM'in yerini alacak sistemin ipuçlarını bu yıl düzenlenen dört adet 250 MW rüzgar santrali ihalesi verdi. Açık eksiltme usulü yapılan ihalelerde elektriğin alım süresi uzatılırken, fiyatlar YEKDEM'e kıyasla geriledi. Ancak yeni sistem resmi olarak tanıtılmış değil. kongresinin dünkü oturumunda konuşan Enerji Bakanı Dönmez yeni yöntemin bir ipucunu daha vererek, en az 500 MW gibi yüksek kapasitelerde santrallere tesis edildiği YEKA modelinin 40-50 MW büyüklükte, mini YEKA olarak tabir edilen ve çok daha az yatırım gerektiren sahalarda uygulanacağını belirtti. Daha az sermaye yatırımını gerektiren bu sahalar daha fazla işletmeci arasında paylaştırılabiliyor.