Sinirlioğlu, ”Terörle mücadele operasyonumuzu saldırganlık olarak gösteren ter türlü yalan beyanı şiddetle kınıyorum.” dedi.
Suriye’de DEAŞ’a karşı en fazla mücadele veren, göğüs göğüse savaşan ve en büyük bedeli ödeyen ülkenin Türkiye olduğunu ifade eden Sinirlioğlu, PKK/YPG hakkındaki gerçeklerin ise kasıtlı bir şekilde gizlenmeye ya da unutturulmaya çalışıldığını, YPG’nin ABD istihbarat birimleri tarafından PKK’nın Suriye kolu olarak görüldüğü ve PKK’nın da AB, NATO ve ABD tarafından terör örgütü olarak kabul edildiğini söyledi.
Sinirlioğlu, bazı ülkelerin ise bir terör örgütüne karşı diğer terör örgütünün kullanılmasının kabul edilebilir olduğu varsayımıyla PKK/YPG’ye ağır silahlar temin ettiğini ve bu silahların Türkiye’ye karşı kullanıldığını kaydetti.
PKK/PYD’nin yerli Arap ve Türkmenleri kovarak bölgenin demografisini değiştirdiğinin Uluslararası Af Örgütü ve İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından belgelendiğini ifade eden Sinirlioğlu, yüz binlerce Suriyeli Kürt’ün ise Türkiye ve Irak’ın kuzeyine kaçtığını ve örgütün kontrolündeki bölgenin ”yeni totaliter bir terör devleti için test alanı haline geldiğini” söyledi.
Barış Pınarı Harekatı’nın Türkiye’nin Suriye sınırındaki uzun süredir var olan terör tehdidini ortadan kaldırmak, Suriye’nin toprak bütünlüğü ve birliğini sağlamak, yerel nüfusu korumak ve Suriyeli mültecilerin gönüllü, güvenli ve onurlu dönüşünü sağlamaya yönelik uygun bir ortam yaratmak için düzenlendiğin belirten Sinirlioğlu, operasyonda sadece teröristlerin hedef alındığını ve uluslararası insani hukuka saygı gösterildiğini anlattı.
ABD ve Rusya ile varılan anlaşmar ve ”başarılı diplomatik çabaların” ardından Türkiye’nin Barış Pınarı Harekatı’nı 22 Ekim’de durdurduğunu ancak harekat bölgesinde kalmış olabilecek terörist unsurlara karşı kendini savunma hakkını saklı tuttuğunu aktaran Sinirlioğlu, ”Ortak çabalarımız Suriye’nin kuzeyinde bir terör devletinin kurulmasını engelledi. Bu belki de herkes için iyi bir haber olmayabilir ancak Suriye’de barışı ve güvenliği yeniden tesis edecek siyasi süreç için çok önemli bir adım.” dedi.
– DEAŞ’lı savaşçıları, vatandaşlıktan çıkaran ülkeler sorumluluktan kaçıyor
Türkiye’nin Suriye’de tutulan DEAŞ’lı savaşçılar ve ailerinin sorumluluğunu üstleneceğini açıkladığını ve suça karışmamış kadın ve çocukların rehabilitasyonu için bu savaşçıların geldiği ülkeler ve uluslararası kuruluşlarla birlikte çalışmaya hazır olduğunu kaydeden Sinirlioğlu, ”Ama hepimiz sürdürülebilir çözümünün bu yabancı terörist savaşçıların ve ailelerinin ülkelerine geri dönmesi ile mümkün olacağının farkındayız. DEAŞ savaşçılarını vatandaşlıktan çıkarıp ortada bırakarak terörle mücadele edilmez, bu ancak sorumluluktan kaçmak olur.” değerlendirmesinde bulundu.
‘Mülteci anlaşmasındaki yükümlülükler yerine getirilmeli’
Bazı Avrupa ülkelerinin güvenli bölge konusundaki eleştirilerine de cevap veren Sinirlioğlu, ”Mülteci akınına karşı sınırlarını dikenli tel örgülerle kapatan ülkeler, sınırlarının dışında bir mülteci kampı yaratmaya istekliydiler ve bu arada hala AB’nin 2016’da Türkiye ile yaptığı mülteci anlaşmasındaki yükümlülüklerini yerine getirmesini bekliyoruz.” ifadelerini kullandı.
ABD’nin Türkiye’nin destek verdiği muhalif güçlerinin kasten sivilleri hedef aldığı ve bu eylemlerin doğruluğu kanıtlanırsa ”savaş suçu” teşkil edebileceği iddialarına da yanıt veren Sinirlioğlu, ”Her türlü askeri ve terörle mücadele operasyonu uluslararası hukuk ve uluslararası insani hukuk çerçevesinde yapılmalı, önceki konuşmacılara bu konuda katılıyorum. Her türlü uluslararası hukuk ihlali soruşturulmalı ve failler sorumlu tutulmalı ve tabii ki buna Amerikalı ve diğer dostlarımızın düzenlediği operasyonlar da dahil edilmeli.” dedi.
Türkiye’yi hedef alan haksız ve çirkin iddiaları asla kabul etmeyeceklerini belirten Sinirlioğlu, Suriye’de sahadaki gerçeklerin ortada olduğunu ve tüm dünyanın kimin yalan söylediğini bildiğini sözlerine ekledi.