Yaklaşık 150 bin kişinin öldüğü ve şehrin büyük ölçüde yerle bir olduğu 1923 depreminden, depremi takiben büyük yangından ve 2. Dünya Savaşı’ndan sonra Tokyo yeniden inşa edilmiş. Yeniden inşa süreci o kadar dikkatli yapılmış ki Tokyo’nun bu tarihini bilmeseniz, şehirde gezinirken tarihi anıtların binlerce yıl önceden hiç bozulmadan kaldığını düşünebilirsiniz.
Japonya, bir imparatorluk olsa da imparatorun konumu sembolik, asıl güç politikacılarda. Fakat tarihi yapılar içinde İmparatorluk Sarayı, güçlü konumunu koruyor. Tokyo’da görülecek yerlerin başında İmparatorluk Sarayı (Imperial Palace) geliyor. Tokugawa Şogunluğu’nun yönetim merkezi olan saray, şu an hâlâ İmparatorun ve ailesinin resmi konutu. Bu sebeple saraya girmek yasak. Yılda sadece iki gün halkın içeri girmesine izin verilen sarayda, o iki gün Japonya’nın her yerinden gelen insanlar buraya akın ettiğinden, saray ziyareti pek verimli geçmeyebilir. Bunun yerine ‘Doğu Bahçesi’ ve surlar görülebilir. 2. Dünya Savaşı’ndaki hava saldırılarında neredeyse tümüyle yok olan saray, daha sonra yeniden yalnız bu defa o muhteşem ahşap işçiliği olmadan yapılmış. Doğu Bahçesi’ne (East Garden of Imperial Palace) ‘Otemon Kapısı’ndan girildikten sonra çeşit çeşit çam ve palmiye ağaçlarının arasından geçilerek geniş bahçede bulunan irili ufaklı göller görülebilir. Bahçede bulunan Nijubashi (Nicubaşi) Köprüsü ve Seimon Kapısı turistlerin uzun uzun fotoğrafladığı yapılar arasında…
Dünyanın en lüks markaları burada
İmparatorluk Sarayı’na yakın konumda olan Tokyo’nun meşhur Ginza semti, dünyanın en lüks markalarını bir araya getirmiş. Ginza’nın geniş caddelerinde yürümek başlı başına bir keyif. Burada şık mağazalar, gurme restoranlar ve elit barların yanı sıra Tokyo’nun kendine has kültürel lezzetleri de bulunuyor. Ginza kadar elit olmamakla beraber, en az Ginza kadar hareketli (Hafta sonları daha yoğun) bir başka semt Asakusa. Burada yer alan Asakusa Kanon Tapınağı (Senso-ci veya Sensouji) çevresi her daim yerli ve yabancı turistlerle dolup taşıyor. Bu tapınağa, metrodan indikten sonra Kaminarimon Kapısı’ndan (Yıldırım Tanrısı) geçerek ulaşabilirsiniz. Kapı ile tapınak arasındaki dar sokağın (Nakamise) her iki yanındaki dükkanların tezgahlarında oyuncaktan yelpazeye birçok hediyelik satılmakta. Bu dar sokak o kadar keyiflidir ki bir an tapınağa gitmeyi unutup kendinizi bu tezgahların arasında bir şeyler ararken bulabilirsiniz.
Nakamise sokağındaki gezintinizi tamamladıktan sonra halen Senso-ci Tapınağı’na gitmeyi unutmadıysanız Hozomon kapısına yönelmelisiniz. Bu kapının da devamında bronz tütsü ocağını göreceksiniz. Bu ocağın etrafında “duman banyosu” yapan o kadar insan vardır ki burayı görmeden tapınağa girmeniz olanaksız. Duman banyosundan sonra bir yıl hastalanılmayacağı yönündeki inanış sizin için de ikna edici gelirse, siz de duman banyosu yapabilirsiniz. Ben bu yazıyı, Tokyo ziyaretimden bir yıl sonra kaleme aldım. Şunu söyleyebilirim ki, gerçekten hastalanmıyorsunuz. Duman banyosundan sonra, sağa döndüğünüzde Asakusa Jinja Şinto mabedini göreceksiniz. Bu mabet, Senso-ci’nin kurucularına adanmış.
Asakusa’dan ayrılmadan Sumida Nehri’nin üzerinde tekne gezisi yapabilirsiniz. Yaklaşık bir saat süren tekne gezisi sırasında 12 köprünün altından geçiyor ve her iki kıyı şeridini görebiliyorsunuz. İmparator Meici ve eşi Şoken’e adanmış olan Meici-Jingu (Meiji diye de bilinir) Mabet’i, Tokyo’daki bir başka önemli mabettir. Mabedin girişindeki servi ağacından yapılmış 1700 yıllık kapı, her yıl 3 Kasım’da düzenlenen festivalde, ölen imparator ve imparatoriçeye dua etmek için mabede akın eden milyonlar için açılır.
Nerede kalınır?
Lüks Ginza semtindeki oteller, iyi bir konaklama için ideal. İmparatorluk Sarayı’na da yakın olan Ginza semti, sahip olduğu metro duraklarıyla Tokyo’nun her yerine, Tokyo Merkez Tren İstasyonu’na birkaç adım uzaklıkta olmasıyla kolay ulaşım imkanı veriyor. Burada benim de konakladığım 4 yıldızlı Hotel Gracery Ginza merkezi konumuyla güzel bir seçenek olabilir. Tokyo’daki otel odaların metre karelerinin genel olarak küçük olduğunu baştan söyleyelim.