Prof. Mehmet A. Kireççi’nin açıklamalarından notlar;
Bu teknolojinin, altyapının ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. Türkiye 1990’da enerjisinin yüzde 48’ini yerli temin ediyordu. 1990’dan, 2020’ye kadar enerjiye bağımlılığımız hızla arttı. Neden böyle oldu? Çünkü Türkiye gelişen bir ülke. Dinamik ve modernleşen bir nüfusu var. Gelişmekte olan bir ülkenin de enerji ihtiyacı artıyor. Koronadan dolayı bu yaşadığımız yavaşlamaya rağmen Türkiye’nin enerji ihtiyacı yüzde 5 arttı.
İkinci olarak Türkiye, mevcut enerji kaynaklarının yüzde 75’ini dışarıdan almak zorunda. Petrolü ve doğal gazı dışarıdan alıyoruz, kömürün bile bir kısmını dışarıdan alıyoruz. Rüzgar ve güneş enerjisine de ciddi yatırımlar var son 4-5 yılda. Dünyada da yüzde 35 oranında, 15 yıl içinde, enerji ihtiyacının artacağı tahmin ediyoruz. Bu da demek oluyor ki Türkiye’nin de enerjiye ihtiyacını artacak. Çevre dostu kaynaklara yönelirken Türkiye nükleer enerjiye de yönelme kararı aldı.
Bu, yüzde 9-10 enerji kaynağını karşılayacak. Dünyada da kullanılan enerjinin yüzde 10’u nükleer enerjiden karşılanıyor. ABD’de 98 tane nükleer enerji var. Bush döneminde 30-40 santral yapımına başlandı. Fransa’da 58 tane var. Çin’de 46, Japonya’da 39, Güney Kore’de 24 tane var.
1 kilogram nükleer enerji kaynağının bıraktığı karbon salınımı yanlış hatırlamıyorsam 500 bin kg petrolün karbon salınımına eşdeğer. Akkuyu yıllık 128 milyon ton, 60 yıl aktif olduğu sürece 2 milyar 400 milyon ton karbon salınımını engelleyecek.
(Nükleer enerjiye ilişkin endişeler) Çok yüksek teknoloji olduğu için sabotaj ya da sorunlarda, saldırı olursa ortaya çıkabilecek radyoaktif maddelerin çevreye vereceği zarar… Yeni teknolojilerde bu ihtimal minimuma indiriliyor. Japonya’da yaşanan olayda… Teknoloji çok ilerideydi fakat tsunami olduğunda 6.5 metrelik tsunami dalgasına maruz kaldı. Oradaki kazanın kaynağında bu vardı. Reaktör içine su sızması olunca böyle bir problem oldu.
Akdeniz’de böyle bir tsunami olmuyor, kapalı bir deniz. Tedbirler alınıyor. Katman katman güvenlik önlemleri var. Her biri içinde farklı teknolojiler uygulanıyor. Türkiye böyle bir teknolojiye adım atıyor. Ümit ediyoruz ki bunun bir tanesini de ABD ile bir tanesini de Japonya ile yapıp, bu dışa bağımlılığımızı da azaltalım.
Dr. Rahmi İncekara’nın açıklamalarından notlar;
60 yıllık hayali gerçekleştiriyor Türkiye. Bu tip nükleer santrallerin yapımında ilk maliyetlerin biraz yüksek olduğunu görüyoruz. Yaklaşık 20 milyar dolar seviyesinde… Enerji kaynaklarının hepsini değerlendirdiğimizde hepsine ne kadar ulaşabiliyorsak bizim için o kadar avantajlı.
Yenilenebilir enerji yatırımlarımız devam edecek fakat bu geçiş süreci içinde yenilenemez enerjiyi ve nükleer gücü de kullanmamız gerekiyor. Elektriği nükleer güç üzerinden üretirsek yüzde 17 oranında daha az bir sera gazı salınımını sağlamış olacağız. Eğer bunu yenilenemez enerji kaynaklarından yapsaydık yaklaşık 1.2 milyon tonluk bir karbon salınımını salgılamış olacaktık.
Nükleer güç açısından bakıldığında özellikle elektrik üretimi açısından katkısı büyük seviyede olacak. Türkiye’nin yüzde 10’luk enerji ihtiyacını karşılaması önemli bir konu. Bu da hesap olarak bakıldığında İzmir ve Ankara’nın harcayacağı elektriğin karşılanması anlamına geliyor. Bu da özellikle içerideki bir kaynak noktasında sağlanacak. Bu da Türkiye’nin enerji konusunda ithalatı ve döviz çıkış maliyetlerinin azalması olarak karşımıza gelecek.
Nükleer gücün şöyle de bir katkısı var, GSMH’ya katkısı yaklaşık 50 milyar dolar seviyesinde olacak. Benzer şekilde vergi gelirlerinin de bu noktada 70 milyar dolar artması da yapılan çalışmalarda gözlemleniyor. Bu çalışmanın geri dönüşünün Türkiye ekonomisine dönüşümünün pozitif olacağını bekliyoruz.
Canlı Borsa – Altın Fiyatları – Döviz Kurları için Bigpara