Arama kurtarma uzmanları, doğa sporları yapanların kaybolmaları durumunda yerlerinin kolay tespit edilebilmesi için büyük, renkli yazılar, taşlardan şekiller, ateş ya da ışık yakmak gibi basit işaretler oluşturulması uyarısında bulundu. Uludağ’da 1 Aralık’tan bu yana tüm çabalara rağmen ulaşılamayan Mert Alpaslan ve Efe Sarp’ın kaybolması, özellikle kış mevsiminde bu tür durumlarla karşılaşmamak için hangi önlemler alınması gerektiğini yeniden gündeme getirdi.
Arama çalışmalarına katılan AKUT Arama Kurtarma Derneği Bursa Ekip Lideri Abdullah Nişancıoğlu, Türkiye’nin herkesin kendine uygun doğa sporu bulmasına imkanlar sunan zengin bir coğrafya olduğunu söyledi. Türkiye’de pek çok doğa sporunun yeni gelişmekte olduğunu ve birçoğunun eğitimsiz yapıldığını belirten Nişancıoğlu, “Doğa sporu yapıyorsanız öncelikle yetkin kişi ve kurumlardan bu sporun eğitimi ile ilk yardım ve navigasyon eğitimi alınmalı. Bölge ve rota ile hava durumu hakkında bilgi edinilmeli. Unutulmaması gereken en önemli şey, toplam zamanın üçte biri gidişe, üçte ikisi de dönüşe ayrılmalı. Yapılan spora ve mevsime uygun kıyafetler giyilmeli” dedi.
Nişancıoğlu, spora başlamadan gerekli rota, lisans ve iletişim bilgileri ile muhtemel dönüş zamanının kolluk kuvvetlerine veya yetkililere verilmesi gerektiğini anlattı. Bir doğa sporcusunun sırt çantasında bulunması gerekenlere değinen Nişancıoğlu, şunları kaydetti: “Çantada mevsime uygun yedek kıyafetler ve yağmurluk ile küçük bir fener ve yedek pil olmalı. Varsa sürekli kullanılan ilaçlar, termal battaniyeli kişisel ilk yardım çantası, en az bir litre su, kış şartları için termosta sıcak su bulundurulmalı. Bisküvi veya çikolata gibi çabuk enerji verecek yiyecekler, GPS (küresel konum cihazı) veya pusula, not defteri, kalem pilli cep telefonu şarj aleti, düdük ve küçük bir çakı, çakmak, kibrit, magnezyum çubuğu ve benzeri ateş kaynağı, kamp ocağı, acil durumlarda aranacak telefon numaraları da çantada olmalı”
“Telefonun şarjı azsa…”
Nişancıoğlu, havanın bozması durumunda hemen dönüşe geçilmesi gerektiğine dikkati çekerek acil durumlarda sakin kalmanın ve durum değerlendirmesi yapmanın önemli olduğunu aktardı.
Kaybolma, havanın aniden kararması, iniş rotasını bulamama, kaza ve yaralanma durumunda öncelikle jandarma ve sağlık ekibinin aranmasını öneren Nişancıoğlu, şöyle devam etti: “İlk önce bulunulan yer, detaylı bir şekilde tarif edilmeli, biliniyorsa koordinat ya da rota bilgisi verilmeli. Ulaşılabilecek telefon numaraları ile telefonun şarj durumu bildirilmeli. Telefonun şarjı azsa irtibatı daha uzun süre sağlayabilmek için konuşma bittikten sonra telefonun kapatılacağı belirtilmeli. Bu durumda telefon 30 dakikada bir 3-4 dakikalığına açık tutulmalıdır. Telefonu kapattıktan sonra hemen barınabilecek bir yer bulunmalı. Yiyecek, içecek ve tüm malzemeler gözden geçirilip hepsini maksimum düzeyde kullanmak için plan yapılmalı. Yetkililerin sizi bulabilmeleri için büyük renkli yazılar, taşlardan şekiller, ateş ya da ışık yakmak gibi basit işaretler oluşturulmalı”
Uludağ’ın, Türkiye’deki birçok dağa göre farklı olduğuna ve hava şartlarında ani değişiklikler olabildiğine dikkati çeken Nişancıoğlu, dikkatli bir şekilde yamaçlardaki yerleşim birimlerine ulaşılabileceğini belirtti.
“Mümkünse en son bilinen noktaya dönülmeli”
Türkiye Dağcılık Federasyonu Kış Yürüyüş Lideri Kadir Soyaltın da dağlarda irtibata geçmenin en kolay yolunun telsiz olduğunu vurguladı. Dağcının içten ısındığını anlatan Soyaltın, “Her dağcı adayı tırmanışa giderken, mutlaka yanına termos ve ocak almalı. Yanında sadece bu ikisi olan birisi en az iki gün daha yaşar ve bu sürede bulunması kolaylaşır. Mühim olan, hipotermiye girmemektir. Girdikten sonra her şey misliyle zorlaşır. İnsan en çok, ıslanınca üşür. Bu nedenle asla terlenmemelidir. Derinliği görülmeyen bir su birikintisine bile girilmemeli. En son bilinen nokta düşünülüp mümkünse oraya dönülmeli” ifadelerini kullandı. Soyaltın, sisli havada düz bir hatta ilerlemenin mümkün olmadığı bilgisini verdi.
Vücudun bir tarafının daha güçlü olduğunu ve yürüyüşün insanı bu tarafa çektiğini dile getiren Soyaltın, “Doğal olarak insan, çok büyük bir daire çizer. Dağcı emin değilse siste yürümemeli ama durmak da yanlış çünkü durunca kalp yavaşlar. Bu durumda, sabit bir nokta etrafında enerjiyi tasarruflu kullanıp küçük bir daire çizmek lazım. Dağlar genelde dere yatakları, dik uçurumlarla kaplıdır. Islak kayalar düşmelere, suyun aşındırdığı ve yuvarlaklaştırdığı kayalar da kolayca mahsur kalmalara neden olabilir” diye konuştu.
Uludağ’ın tehlikelerine değinen Soyaltın, “Şehir 100 metrede ve dağ, denize paralel. Bu nedenle Gemlik Körfezi’nde buharlaşan hava, Bursa’ya geldiğinde dağa çarpıp yükseliyor ve yoğunlaşıp sis oluyor. Bu da çok kolay kaybolmalara neden oluyor. Yapılacak en doğru iş durağan kalmadan siste beklemektir” değerlendirmesinde bulundu.