Bu hafta Türkiye’nin en hareketli ticaret merkezlerinden biri olan Eminönü’nde çaycılık yaptım. Marpuççular Caddesi’nde yer alan ve 1887’de dönemin en ünlü tacirlerinden biri olan Abud Efendi tarafından yaptırılan Büyük Abud Efendi Han’da çalıştım. Çay içmek pandemi döneminde esnafın en büyük sosyalleşme bahanesi olsa da eski günlere duyulan özlem epey artmış durumda. Salgın, handaki işleri de etkilemiş. Hanın içindeki hareket de çay siparişleri de büyük oranda azalmış. Yani son dönemde çayın tadı bir hayli kaçmış.
‘YOKSUL’UN ÇAY OCAĞI
Çaycılık deneyimini anlatmadan önce, Zeki Ökten’in 1986 yapımı olan ve Kemal Sunal ve Yaman Okay gibi efsane isimlerin rol aldığı Yoksul filminin de, benim çalıştığım çay ocağında çekildiğini hatırlatmak isterim. Filmde Yoksul karakterini canlandıran Kemal Sunal, dönemin Türkiye ekonomisi ve sosyolojisine ayna tutan handa hiç yerinde durmadan koşuşturuyordu. Sürekli tekrarlanan ‘devir ekonomi devri’ cümlesini ensesinde hisseden Yoksul, filmin sonunda çay ocağının patronu olur ve daha önce yanlış bulduğu tüm davranışları kendisi sergilemeye başlar. Sonuçta ticari bir işletmenin patronu olan Yoksul, o dönemin ekonomik hayatını da bize çok güzel özetlemişti.
TEPSİ NASIL TUTULUR?
Gelelim günümüze. Ben de bu hanın önünden yıllardır hep geçerim. Özellikle üniversite zamanında, yani bundan 7-8 yıl önce hep bu sokaklardan geçerek Eminönü’ne inerdim. O zamanlar kalabalıktan bu sokaklarda yürünmezdi. Hanın önünde her zaman çuvallar dolusu yük olurdu. Şimdi çalışmak için geldiğimde ise sabahın ilk saatlerinden itibaren yine handaki dükkânlar için gelen çuvallar indirilmeye başlanmıştı ama sayıları oldukça azdı. İçeri girince şimdiki zamanın Yoksul’u olan çaycı Metin Genç bana yapacaklarımı anlattı. Dikkat etmem gerekenleri, tepsinin nasıl tutulduğunu ve markaları toplamayı unutmamam gerektiğini söyleyip ocağın başına geçirdi.
CAM BARDAK ARTIK YOK
Pandemi burada ilk etkisini bardaklarda göstermiş. Cam bardaklar gitmiş yerine karton bardaklar gelmiş. Ben de bu durumun maliyetleri arttırıp arttırmadığını soruyorum. Bardakları toptan aldıklarını söyleyen Metin Genç, “Maliyetler genel olarak arttı ama toptan aldığımız için ucuz oluyor. Diğer taraftan cam bardakların da maliyeti oluyor. Hem bulaşık yıkama hem de kırılma sorunu var” diyor.
MARKALARI UNUTTUM
Çayı ve ıhlamuru demledikten sonra karton bardakları doldurup ilk servise çıkıyorum. İlk olarak alt katta çalışan anahtarcı Zeki Bey’e bir çay bırakıyorum. Ardından yan taraftaki diğer esnaflara. Hızlıca boş tepsi ile yukarı geliyorum. Ama Metin abi beni uyarıyor. Markaları unuttuğumu belirtip, “Hadi bakalım topla da gel” diyor. Aynı esnafları tekrar gezip markaları toplayıp geliyorum. Metin abi “Bak batıracaksın bizi zaten satışlar az dikkat et” diye bir uyarı daha yapıyor.
SEPETTE ÇAY VAR
Sabah erken saatlerde üst katlarda çalışan esnaflar da hana giriş yapmaya devam ediyor. Bazıları yanında kahvaltısını getirmiş. Kimisi evden sandviç yapmış kimisi simit, peynir almış. Girişteki çay ocağından sıcak çayını da alıp ilk siftahını yapmak üzere dükkânına çıkıyor. O sırada tepeme bir sepet iniyor. Yukarı katlardan çay siparişi var. Hızlıca sepete üç bardak çay koyup yukarı yolluyorum. Esnaf pratik zekasını yine konuşturmuş. O kadar kata sürekli kim inip çıkacak. Hep sepetle servis yapacağımı sanıyorum. Ama öyle değilmiş.
MERDİVENLER ZORLUYOR
Metin abi gelen siparişler üzerine tepsiyi doldurup katları dolaşmamı söylüyor. Merdivenlerden hızlı hızlı inip çıkmak, yük dolu koridorlardan geçmek oldukça zor. Ancak, tepsi karton bardaklarla dolu olduğu için endişem az. Eğer cam bardak taşısaydım daha fazla endişeleneceğim kesindi. Merdiven inip çıkmak ise insanın dengesini bozuyor.
ARTIK ONLAR YEREL ESNAFA GİDİYOR
Bu handa bir tarih yatıyor. Esnafın büyük kısmı yıllardır handa. Çalışırken onlarla sohbet etme şansı buluyorum. Anlattıklarına göre bir dönem burası en hareketli yerlerdenmiş. Bütün mallar buraya gelir buradan Anadolu’ya dağılıyormuş. Şimdi handaki dükkânların büyük kısmı depoya dönmüş. İşin içine e-ticaret girince handaki hareket tersine dönmüş. Hatta esnaf burada dükkan açıp Anadolu’yu dolaşarak mal satmaya çalışıyormuş. Önceden Türkiye’nin her bir köşesinden yerel tüccarlar buraya gelip mal satın alırken şimdi esnaf yerel bölgelere gitmeye başlamış.
500 BARDAĞA KADAR İNMİŞ
Çay siparişleri bazen yoğunlaşıyor. Bazen ise 15 dakika geçse de çay isteyen olmuyor. Bu anlarda tezgâhı temizlerken Metin abi ile sohbete dalıyoruz. İşlerin yarı yarıya azaldığını söylüyor. Önceden günde bin bardak çay satıyormuş. Şimdi “500 bardak civarına ancak çıkabiliyoruz” diyor. Çayın fiyatı da uzun süredir 1.5 TL.
GÜNLÜK 100 LİRA
Pandemi başlayınca 4 kişinin çalıştığı bu 1.5 metrekarelik dükkânda iki kişi ile yollar ayrılmak zorunda kalınmış. O esnada bu işi yapanın kazancını soruyorum. Bir çaycının asgari ücretten biraz daha fazla aldığını günlük yevmiye ile çalışan bir kişinin ise günlük 100 lira aldığını öğreniyorum. Çalışma saatleri ise ücrete göre biraz fazla gibi. Sabah 07.00 gibi ocak açılıyor akşam 19.00’da kapanıyor. İki kişi dönüşümlü çalışılsa da eğer tek başına kalmak zorunda olursanız iş epey yorucu diyebilirim.
ÇAYI SICAK İSTERİM!
Ben de tepsiyi doldurup siparişleri götürmek için çıkıyorum. Hava da karlı olunca çayları soğutmadan götürmek gerekiyor. Esnaf ise uyarıyor; “Bu çayların buharı çıkmıyor. Bir dahakine daha sıcak isterim” diye. Ancak soğuk havada taşımak da, siparişi buharıyla yetiştirmek de gerçekten çok zor.
DIŞARIYA SATIŞ ARTIK SERBEST
Yukarıdan gelince megafondan, hanın dışına çay siparişi verildiğini duyuyorum. Yoksul filmindeki sahnede dışarıya çay isteyen kişi azarlanarak geri gönderiliyordu. O kişi de Zeki Demirkurbuz’du. Metin abi kısa süre öncesine kadar kendilerinin hana zor yetiştiğini dışarıya servis yapmadıklarını ancak artık han dışına da çalıştıklarını söylüyor.