18 Ekim Salı günü ortalarında ABD, Fransa, Almanya üzere ülkelerin bulunduğu on ülkenin Türkiye’deki büyükelçileri dört yıldan bu yana tutuklu bulunan Türkiye’deki sivil toplumun değerli aktörlerinden iş insanı Osman Kavala’nın hür bırakılmasını talep ettikleri bir bildiri yayınlamıştı. Türk hükümeti bildiriye sert reaksiyon gösterirken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan hafta sonu büyükelçilerin “istenmeyen kişi” ilan edilerek hudut dışı edilmesi konusunda Dışişleri Bakanlığı’na talimat verdiğini açıkladı. Erdoğan’ın açıklamalarına Batı’dan, bilhassa de Almanya’dan sert reaksiyon geldi. Birtakım Alman siyasetçiler, Türkiye’ye yaptırım uygulanmasını ve Türkiye’ye yönelik silah ihracatının durdurulmasını talep etti. Bahis Alman basınında da geniş halde ele alınıyor.
Süddeutsche Zeitung gazetesinde yer alan yorum şöyle:
“Kavala’ya haksızlık edildiği konusunda hiçbir kuşku yok. Hakkında verilmiş bir karar olmadan dört yıldır mahpusta ve adil bir yargılanmaya tabi tutulmuyor; bunu Türkiye’deki herkes biliyor. Bu haksızlığı ortaya koymak için diplomatların bildirisine muhtaçlık yoktu. Hiç kimse muhalif aktivist Kavala’nın kulislerde yürütülen ısrarlı diplomatik çalışmalar sonucu süratli bir halde hür bırakılacağını düşünmesin. Kamuoyuna açık bir bildirinin kimseye yararı olmadı. Tam bilakis; bu diplomatik olmayan hareketin kimi sonuçları olacak; Türkiye ile bağlantılar daha da zora girecek. Bu durum Erdoğan’ın avantajına olacak.”
Stuttgarter Zeitung gazetesinde ise Avrupa Birliği’nin Türkiye konusunda bir açmazda olduğu yorumu yapılıyor:
“Erdoğan büyükelçi krizini kaçınılmazmış üzere gösteriyor. Fakat Erdoğan’ın diplomatların hak savunucusu Osman Kavala’nın özgür bırakılmasını talep eden bildirisine verdiği reaksiyon siyasi bir karardı. Batı’nın bir yandan Erdoğan’ın akınlarını geri çevirme ve muhaliflere muamele konusunda demokratik oyun kurallarına bağlı kalmasını sağlama, başka yandan da değerli bir partner olan Türkiye ile müzakere kanallarını açık tutmanın bir yolunu bulması gerekiyor.”
Mittelbayerische Zeitung gazetesindeki yorumda ise iç siyasette baskı altına giren Erdoğan’ın Batı’yı suçlama stratejisinin yeni olmadığına dikkat çekiliyor:
“Erdoğan’ın iç siyasette sıkıntılar yaşadığında Batı’ya daha da sert saldırması daima tekrarlanan hain bir oyun. Hatalı hiçbir vakit Ankara’da iktidar sahipleri değil, başkaları… Batı, ABD’de yaşayan Fethullah Gülen, saygısızca kovuşturmaya maruz bıraktığı Türkiye’deki muhalefet esasen her vakit hatalı. Burada da kelam konusu olan kelamda bir güç gösterisi. Temelinde Erdoğan’ın yansısı Türk devletini ve yargısını büyük oranda denetimi altında tutan AKP sisteminin zaafının bir göstergesi. Erdoğan bir çıkmaza girdi. Türkiye’de çok ağır bir ekonomik kriz yaşanıyor. Erdoğan 2023 yılındaki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde yine seçilip seçilmeyeceği konusunda telaş duyuyor olmalı. Şu anda Türk seçmenlerin yalnızca üçte biri AKP’yi seçeceğini söylüyor. Bu, mutlak çoğunluklara alışmış Erdoğan için kâbus üzere bir senaryo.”
Südwest Presse gazetesindeki yorumda ise AB’nin Türkiye konusunda daha sert bir siyaset izlemesi gerektiği savunuluyor:
“Sadece federal hükümet değil, Avrupa Birliği (AB) bir bütün olarak Türkiye ile bağlantılar konusunda büyük meselelerle karşı karşıya. Türkiye’yi sakinleştirme gayretleri ve ödünlerle Avrupa bedellerine entegre etmeye çalışma umudu bir sefer daha boş çıktı. Erdoğan kendi yolunu izliyor. Türkiye’yi Avrupa’dan ve demokrasiden uzaklaştırıyor. Erdoğan’a kırmızı kart göstermenin vakti geldi. AB ile yürütülen tam üyelik müzakereleri aslında çoktandır bir saçmalıktan ibaret. Müzakereler kesilmeli ve öteki türlü bir iş birliği ile ikame edilmeli. Avrupa Kurulu tehditlerde bulunduğu Türkiye’yi üyelikten çıkartma sürecini başlatmalı. Türkiye’nin Yunanistan ve Kıbrıs’a yönelik tehditlerinden dolayı Türkiye’ye yönelik silah ihracatı da gözden geçirilmeli, bilhassa de planlanan Alman denizaltıların sevkiyatı…”
