İş Eğitimi ve Ev Ekonomisi dersi özellikle doksanlar neslinin çok iyi bildiği bir dersti. Şimdi o yıllara giderek birbirimizden güzel eserlerimizden bir kısmını hatırlayalım;
1. Öncelikle; bu dersin kalın bir kitabı olurdu ama en fazla 10 sayfası işlenir, bir daha yüzüne bakılmazdı.
2. Öğretmenimiz alınacaklar listesini verir, biz de akşama bunlar alınacak diye annemize söylerdik.
Tabii hemen, “yine mi para istiyor bu öğretmenler” gibi sözler duyardık.
Neyse ki çok geçmeden babamızın, “pantolonumun cebinden al” dediği parayla kırtasiyenin yolunu tutardık.
3. Kırtasiyeye gidip alınacak malzemeler listesini uzattıktan sonra boyumuz kadar olan bu dosyaya malzemeleri bir güzel yerleştirip okulun yolunu tutardık.
4. En basitlerinden biriyle başlardık. Mandalları tellerinden ayırıp ters şekilde yapıştırdığımızda evde kullanabileceğimiz böyle bir peçeteliğimiz olurdu.
5. Bir sonraki aşamada kıl testere kullanarak kontrplakları keserdik ve daha güzel bir peçeteliğimiz olurdu.
6. Becerilerimiz arttıkça çeşit çeşit eserler ortaya çıkardı. Mesela evde saksılık olarak kullandığımız bu makrome sarkaçlar.
7. Kibritlerden yaptığımız evler.
Hatta çerçeveler.
8. Kırtasiyeden defalarca aldığımız bu mukavvalardan ortaya çıkardığımız eserler.
Bu mukavvalarla ayrılmaz bir ikili olarak falçatayı da anmış olalım.
Ucu köreldiğinde arkasındaki aparatın yardımıyla ilk kısmı kırıp tekrar kullanırdık.
9. Çavdar sapıyla harikalar yarattığımız çalışmalar.
Bunların renklileri de olurdu.
10. Bu kumaş boyalarıyla rengarenk tişörtler, masa örtüleri yapardık.
Toz kumaş boyası suyla doldurduğumuz az kullanılan bir tencereye dökülür. Beyaz kumaşın aralarına şişe kapakları ya da taş konur ve iplerle sıkıca bağlanır. Tencerede beklettikten sonra çıkarınca rengarenk bir görüntü elde ederdik.
11. Bahçeli, havuzlu, hayalimizdeki müstakil evleri maketler sayesinde yaparak içimizdeki mimarı ortaya koyardık.
12. Bir doksanlar klasiği olarak çim adam yapmadan çocukluk geçirmiş olmamalısınız.
Bunları evde de yapardık tabii. Gazetelerin verdiği ev, araba, şato maketlerini yapmak gibisi yoktu.
Arabayı yapınca tekerleklerinin de dönmesini bekliyorsun haliyle.
13. Önce üzerine çizip sonra özenle falçata ile kestikten sonra harikalar çıkardığımız şablon kağıtları.
Şablon çalışması yaparken kullandığımız bir diğer yöntem ise fırça ile püskürtmeydi.
Püskürtmeyi abartınca üstümüz başımız batardı.
14. Bu toz simler de dersin vazgeçilmezleri arasındaydı.
15. Alçıyı bu plastiklere döküp kurur kurumaz sulu boya ile boyadığımız heykelcikler.
Bazen çatlayınca sinir ederdi.
16. Tezgah hazırlayıp çivilere geçirdiğimiz iplerle dokuduğumuz kilimler.
Dokudukça tarak aracılığı ile iyice oturtulurdu.
Bir başka örgü çeşidi de bunlardı.
17. Kokusu hala burnumuzda olan bu saman ipleriyle cam şişelerin etrafını kaplayıp dekoratif eserler ortaya çıkarırdık.
18. Kullanırken çok hassas olmamızın gerektiği kontur boyası.
19. Gazete kağıtlarını hamur haline getirdikten sonra ortaya çıkardığımız korkunçlu maskeler.
Cam boyama yaparken resmin hattını dikkatle çizerdik.
Boya ve inceltici kullanarak da böyle güzel bir cam boyama sanatının altına imzamızı atardık.
20. Alüminyum levhaları kalemin arkasını kullanarak bu şekilde kabartırdık.
Fazla bastırınca hemen çatladığı için dikkat etmek gerekirdi.
Bu rölyefleri bazen farklı renklerde de yapabiliyorduk.
Kabartılara bastırınca çökmemesi için bu silikonları kullanırdık.
Böylece silikonun başka versiyonları olduğunu da öğrenmiştik.
Elden ele geçen bu silikon tabancasıyla da o boşlukları bir güzel doldurup işlemi tamamlardık.
21. Son olarak; tellere boncukları tek tek geçirip parmaklarımız acıya acıya kıvırarak yaptığımız bu çiçekler.
Evimizin bir köşesini uzun süre süslemişti.
Yani bir zamanlar fazlasıyla Derya Baykal gibiymişiz. Şimdi olsa bunları yapabilir miyiz bilemiyoruz.
İşte bu derste yaptığımız eserlerin her biri ya okulun sergisine konuldu ya da evimizde birer dekor oldular.
Belki hala evinde kullananlar vardır.