1-7 Nisan Ulusal Kanser Haftası kapsamında, testis kanserine ilişkin açıklamalarda bulunan Üroloji Uzmanı Prof. Dr. Rahim Horuz, testis kanserinin tedavi edilmediğinde ölüme kadar götürebildiğini belirterek uygun şekilde tedavi edilmesi durumunda tedavi başarısının çok yüksek olduğunu söyledi.
Testis kanserinin oldukça az karşılaşılan bir kanser türü olduğunu belirten Horuz, her yıl 100 bin erkekten yaklaşık 3 ila 5’inde testis kanseri teşhis edildiği söyleyerek testis kanserinin belirtilerini, tedavisini ve dikkat edilmesi gereken noktaları anlattı.
GENÇ ERKEKLERDE DAHA ÇOK GÖRÜLÜYOR
Testis kanserinin diğer kanserlerden bir farkı da yaşlılardan ziyade genç erkeklerde görülmesi. Testis kanseriyle genellikle 20’li ve 30’lu yaşlarda karşılaşılır. En iyi bilinen risk faktörü inmemiş testis istediğimiz durumdur. Tıbbi geçmişinde inmemiş testis durumu mevcut olan kişiler, bu sebeple çocukluk döneminde ameliyat edilmiş olsalar bile testis tümörü geliştirmek açısından daha risklidirler. İnmemiş testis sebebiyle ameliyat geçirmiş erkeklerin yüzde 10-15’inde sonradan testis tümörü geliştiği bildirilmiştir.
Normal durumda erkek ceninin karın içinde bulunan testisleri, doğum zamanına kadar aşağıya inerek yumurtalık kesesi içine yerleşmiş olmalıdır. İnmemiş testis, testislerden birinin ya da her ikisinin doğuma kadar yumurtalık kesesine inememesidir. Bu iniş sürecini tamamlayamayan testis karın içinde veya kasık bölgesinde çeşitli seviyelerde takılıp kalmış olabilir. Testis kanseri açısından en önemli risk faktörünün inmemiş testis olduğu hatırlanırsa, erkek çocuklarının bebeklik ve çocukluk dönemlerinde hem aile hem ilgili doktorlar tarafından kontrol edilmesi gerekiyor.
Ayrıca inmemiş testis sebebiyle ameliyat olmuş gençlerin testis tümörü ile ilgili risklerin farkında olması ve düzenli olarak kendilerini muayene etmeleri önerilir. Unutulmamalıdır ki inmemiş testisin ameliyat ile indirilmiş olması tümör gelişmesi riskini ortadan kaldırmaz; sadece tümörün el ile hissedilerek erkenden fark edilmesini mümkün kılar.
KİTLE VE SERTLİKLERE DİKKAT EDİLMELİ
Testis kanserinin çoğu zaman ilk ve tek belirtisinin fark edilen kitle ve sertliktir. Hastaların üçte birinde bu sertlik ve kitle bulgusuna ağrı da eşlik edebilir. Fakat ister ağrılı ister ağrısız olsun testiste fark edilen her türlü sertlik, kitle ve sınır düzensizliği aksi kanıtlanana kadar kansermiş gibi muamele görmelidir.
Testisinde böyle bir kitleden şüphelenen bir gencin ertelemeden bir üroloğa başvurması hayati önem taşır. Testis kanseri ağrı yapmadığı için sinsi bir hastalık diye tanımlanabilir. En kritik husus testisteki kitlenin erken fark edilmesidir. Bu sebeple genç erkeklere bu konuda yapılacak en önemli tavsiye, kendi kendilerini testis kanseri açısından belirli aralıklarla muayene etmeleridir. Özellikle çocukluk döneminde testis inişi gecikmiş olan veya inmemiş testis nedeniyle ameliyat uygulanmış olan kimseler riskli grupta olduklarını bilmeli ve kendi kendine yapılan bu muayeneyi ihmal etmemelidirler.
ÖLÜMCÜL OLABİLİR
Unutulmamalıdır ki bir kanser türü olarak testis kanseri de vaktinde tedavi edilmediğinde metastatik aşamaya geçebilir ve hastaya hayati bir risk yükleyebilir. Tekrar etmekte fayda var ki tedavisiz kalması durumunda bu hastalık ölümcüldür.
Çalışmalar hastaların testislerindeki kitleyi fark etmiş oldukları halde hekime başvurmayı ortalama 6 ay kadar geciktirdiklerini tespit etmiştir. Yapılabilecek en önemli şey bu gecikmeye fırsat vermemektir. Testis kanseri kendi içinde farklı biyolojik tiplere ayrılır. Çoğu hastada bu türlerin belli oranda karışımı şeklinde karşımıza çıkar. Hastalığın ilerlemesi ve yayılması için net bir süre verilemez; bu süre kanserin türüne ve kişinin özelliklerine göre değişecektir. Tedavinin temel prensibi, hastalığın ölümcül doğası hatırlanarak, acele etmektir.
ÜREME SAĞLIĞINI ETKİLİYOR
Testis kanserinin görülme sıklığı, çocuk sahibi olma potansiyeli baştan beri düşük olan erkeklerde yaklaşık 3 kat daha yüksektir. Ayrıca bu hastalıktan etkilenen testis görevini yapamaz hale geleceğinden, çocuk sahibi olmak o erkek için daha da zorlaşmış olabilir. Testisteki kanserin kendi etkisinden ziyade hastalığın tedavisi ile ilgili işlemler de çocuk sahibi olma potansiyelini düşürebilir.
İlk olarak çoğu zaman kanserli testis dokusu ameliyat ile vücuttan uzaklaştırılacağı ve geriye sadece karşı testis kalacağı için kişinin üreme kabiliyeti zarar görebilir. Kemoterapi tedavisinde ise sağlıklı diğer testisin fonksiyonları bozularak sperm üretiminin durması ihtimali var. Her ne kadar bazı hastalarda kemoterapiden sonra birkaç yıl içinde karşı testisin sperm üretimi fonksiyonu düzelebilse de tedavi öncesi üreme ile ilgili tedbirler alınmalıdır. Bu kapsamda tedavinin başında hastanın sağlıklı spermleri çeşitli yöntemlerle elde edilmeli ve sperm dondurma işlemi yapılmalıdır.
TESTİS KANSERİNDE TEDAVİ
Hekimin fiziki muayenesinin ardından çoğu zaman ultrasonografik inceleme yapılır ve tümör hakkında detaylı bilgi elde edilir. Bu hastalarda kan testleri yapılır; tümör tarafından salgılanan ve ‘kanser belirteci’ denilen bazı özel kimyasal maddeler test edilir. Gerekirse testis bölgesinin MR’ı da çekilebilir.
Testis tümörünün türünü, derecesini ve lokal evresini o testisin ameliyatla alınıp patolojik incelemeye tabi tutulması sonrasında öğrenmiş oluruz. Tümör testisin dışına yayılmadıysa orşiektomi dediğimiz ameliyatla hastanın şifa bulması beklenir. Orşiektomiden bir süre sonra hastalığın uzak bölgelerden nüksettiği görülebilir. Bu hastaları bazı tıbbi kriterlerle önceden ayırt etme imkanımız olduğu için hastalık yayılmamış gibi görünse de, risk derecelerine göre ilave düşük doz kemoterapi verilebilir.
Eğer kanser testis dışına yayılmış ise hastalığın alt türüne ve yayıldığı bölgeye göre kemoterapi, bazen batın arka bölgesine yani retroperitoneal alana yönelik olarak cerrahi, nadiren de özel bazı alanlara radyoterapi uygulanması şeklinde tedavi seçenekleri vardır. Testis kanserini oluşturan hücre tipinin kemoterapiye duyarlı olması sayesinde yayılmış hastalıklarda dahi tam ve kalıcı şifa oranı yüksektir.
Genel olarak lokal hastalıkta yüzde 99, yayılmış hastalıkta yüzde 70 ila 80 ve ortalamada ise yüzde 90’ın üzerinde şifa imkanı söz konusudur.