Ultraviyole ışınları, 100 ila 400 nanometre (nm) aralığında güneşten yayılan görünmez radyasyondur. Bir nanometre, metrenin milyarda biridir. Görünür ışıktan daha kısa dalga boyuna sahiptir ve daha fazla enerji içerir. Dalga boyuna bağlı olarak ozon tabakasından geçebilir ve farklı sağlık etkilerine sahiptir. Dalga boyu ne kadar kısaysa o kadar zararlıdır, ancak cilde de o kadar az nüfuz eder.
UVA, UVB ve UVC olmak üzere üç tür ultraviyole ışını vardır. UVA ışınları 320 ila 400 nm dalga boyuna sahiptir. Enerjileri UVB’den daha düşüktür ancakcilde nüfuz ederler ve anında bronzlaşmadan, cildin erken yaşlanmasından sorumludurlar ve bazı cilt kanserlerinin ortaya çıkmasında rol oynayabilirler. UVA ışınları ozon tabakası tarafından kolayca emilmez, yaklaşık yüzde 95’i ozon tabakasından geçmeyi başarır.
UVB ışınları 280 ila 320 nm dalga boyuna sahiptir. Sadece cildin koruyucu tabakasına nüfuz ederler. Uzun süreli bronzlaşma ve güneş yanığından ve çoğu cilt kanserinden sorumludurlar. UVB’nin büyük bir kısmı ozon tabakası tarafından emilir, sadece yüzde 5’i yeryüzüne ulaşır.
UVC, 100 ila 280 nm dalga boyuna sahiptir ve en fazla enerjiye sahip UV ışınlarıdır. Çok düşük dozlarda bile çok tehlikelidirler. Öte yandan ozon tabakasını geçmezler ve asla yeryüzüne ulaşmazlar. Bakterileri öldürmek için yapay olarak oluşturulabilirler.
Ultraviyole ışınlarının yoğunluğunu etkileyen faktörler
Dünya yüzeyine ulaşan UV ışınlarının seviyesi ve yoğunluğu birçok faktöre bağlı olarak değişir.
Gün içindeki saat önemlidir. Güneşten gelen UV ışınları öğle saatlerinde zirveye ulaşır. Güneşin eğim açısı mevsimlere göre değişir ve bu da yere ulaşan ışınların yoğunluğunu etkiler. Işınlar ilkbahar ve yaz aylarında maksimum yoğunluğa sahiptir, ancak özellikle geniş bir kar yüzeyinin UV ışınlarını yansıtabildiği durumlarda kışın da yoğun olabilirler.
Ozon tabakasının kalınlığındaki azalma UV ışınlarının yoğunluğunu arttırır. Bu etki ilkbaharda daha belirgindir ve sera gazı emisyonlarıyla bağlantılıdır. Bulut örtüsü de yere ulaşan UV ışınlarının miktarını büyük ölçüde etkileyebilir. Koyu renkli, yağmur yüklü bulutlar radyasyonun yüzde 80’ini emebilir. Ancak UV, yüksek irtifada hafif bulutlar tarafından daha az emilir. Dağınık bulutlar, yansıma olayı nedeniyle yerdeki UV miktarını artırabilir. UV yoğunluğu ayrıca hava koşullarını etkileyen atmosfer basıncına da bağlıdır. Basınç yüksekse ozon tabakası daha ince, basınç düşükse ozon tabakası daha kalın olur.
Yeni yağmış ve bozulmamış kar UV ışınlarının yüzde 85’ine kadarını yansıtabilirken kum, beton ve su gibi diğer yüzeylerin daha az yansıtma potansiyeli vardır.
UV ışınları deniz seviyesinden yükseldikçe artar, çünkü atmosfer daha incedir ve daha az UV emer. Bbir dağın tepesinde ölçülen UV değeri, şehirde ölçülen UV değerinden daha yüksek olacaktır. 2 bin metre yükseklikte UV değeri deniz seviyesinde ölçülenden yüzde 30 daha yüksektir.
Güneşten korunma hakkında doğru bilinen 10 yanlış
UV ışınları cilt yaşlanmasını hızlandırır ve cilt kanseri riskini artırır. Bu artık yaygın olarak kabul edilen bir bilgi. Ancak güneşten korunma konusunda inanılan bazı bilgiler oldukça yanıltıcıdır. Ne kadar güneş kremi uygulanmalı? Kimyasal krem tercih etmek daha mı iyi? İşte güneşten korunma hakkında yanlış bilinenler.
Efsane 1: Bazı güneş kremleri tüm gün koruma sağlar
Her cildin UV ışınlarına karşı kendi koruyucu değeri vardır. Cilt ne kadar hassas olursa, güneşten korunma süresi o kadar sınırlı olur. Güneş kremleri, bu doğal korumayı ambalajın üzerinde belirtilen indeks ile çoğaltır. Örneğin, çok açık tenli bir kişinin yaklaşık 10 dakikalık doğal bir koruması vardır. SPF 30 bir güneş kremi kullanırsa, güneşte yaklaşık 300 dakika kalabilir. Ancak pratikte hiç kimse güneşte o kadar fazla kalamaz. Bununla birlikte birçok insan cilt tiplerinin hassasiyetini hafife alır ancak cilt tipine göre korunma oldukça önemlidir. Bunlar haricinde terleme de koruma süresini azaltır.
Efsane 2: Kremi yeniden uygulamak korumayı uzatır
Birçok güneş tutkunu, kremi ikinci kez uygulayarak korumanın yeniden başladığına inanır. Bu yanlıştır. Cilt tipi ne olursa olsun, belirtilen koruma günde sadece bir kez geçerlidir. Ancak, iyi bir koruma sağlamak için kremi düzenli olarak uygulamak gerekir.
Efsane 3: Hiçbir güneş kremi gerçekten su geçirmez değildir
Kusursuz bir krem harika olurdu ancak pratikte durum böyle değil. Sözde su geçirmez kremler su altına girdikten sonra belirtilen indeksin en az yüzde 50’si kadar koruma sağlar. Bu nedenle korumayı sürdürmek için banyodan sonra ve denize veya havuza girdikten sonra düzenli olarak uygulanmalıdırlar.
Efsane 4: Krem tabakası ne kadar kalınsa o kadar iyidir
Bu kısmen doğrudur, çünkü çoğu insan yeterince güneş kremi kullanmaz. Ancak, nu konuda cimrilik yapmamak gerekir. Güneş koruyucu tabakası çok inceyse, korumayı önemli ölçüde azaltabilirsiniz. Tercihen 15 dakika arayla iki ardışık güneş koruyucu uygulaması yapılması önerilir. Böylece vücudun ilk uygulamada (yeterince) krem almayan bölgelerini korumuş olursunuz.
Efsane 5: Güneş kremleri cildi hemen korumaz
Yanlış. Ancak güneşe çıkmadan ve terlemeden önce güneş koruyucunun cildinizde kurumasına izin verilmelidir. Krem cilde daha iyi yapıştığında daha güçlü ve daha etkilidir. İdeal olanı, güneşe çıkmadan yaklaşık 30 dakika önce uygulamaktır.
Efsane 6: Güneş, tehlikeli benleri tetiklemez
Bazı benler genetiktir ve bazıları yaşam boyunca gelişir ve güneşlenme oluşumlarını destekler. Benler normalde zararsızdır, ancak bazı durumlarda cilt kanserine neden olabilirler. Her beş melanom vakasından biri mevcut bir benden gelişir. Vücudunuzda 100’den fazla pigment lekesi varsa risk grubundasınız demektir. Bu nedenle kendinizi özellikle güneşten korumalı ve cildinizi düzenli olarak kontrol ettirmelisiniz.
Efsane 7: Aynı güneşten korunma kuralları egzersiz yapanlar için de geçerlidir
Egzersiz yaparken terlersiniz. Ter damlalarıyla veya suyla temas etmek güneşten korunmayı önemli ölçüde azaltır. Kremin tekrarlanması ve sık uygulanmasının yanı sıra yüksek indeksli bir krem kullanmak gerekir. Bütün gün güneşteyseniz, uzun pantolon, uzun kollu giysi giymeli ve şapka da takmalsınız. UV ışınları dağlarda daha yoğundur. Her 1000 metre yükseklikte yaklaşık yüzde 10 oranında artar. Su sporları da riskleri artırır çünkü su UV ışınlarını yansıtarak etkilerini çoğaltır. Suda uzun süre kalınması durumunda UV önleyici giysi giyilmesi tavsiye edilir. Ayrıca, egzersiz yapmak için en iyi zaman sabah saatleri için 10:00’a kadardır.
Efsane 8: Böcek koruyucular güneş kreminden önce sürülmelidir
En iyisi güneş kremini sürmek, yaklaşık otuz dakika nüfuz etmesine izin vermek, ardından böcek koruyucu spreyleri kullanmaktır. Çünkü güneş kremi cilde iyi nüfuz eder, ancak suda çözünür sinek ve böcek kovucular sadece cildin yüzeyine yerleşir. Bu nedenle, bir sivrisinek kovucu genellikle bir güneş kreminden biraz daha kısa süre etki eder ve uygulamasının daha hızlı yenilenmesi gerekir.
Efsane 9: Güçlü güneş ışığı uçukları tetiklemez
Çoğu zaman dudakları korumayı unuturuz. Ancak vücudun diğer bölümlerinden farklı olarak dudaklar özellikle UV ışınlarına karşı hassastır. UV ışınları sadece uçukları tetiklemekle kalmaz, aynı zamanda dudak çevresindeki cildin yaşlanmasını da hızlandırır. Dudaklar hacim kaybederler ve ağız köşelerinde ince çizgiler oluşabilir. Ayrıca, dudaklar da cilt kanseri geliştirebilir.
Efsane 10: Fiziksel korumalı kremler kimyasallardan daha iyidir
Kimyasal ve fiziksel korumalı kremler cildi UV ışınlarından korur. Kimyasal filtreler UV ışınlarını emer ve ısıya dönüştürür. Fiziksel filtreler onları yansıtır. Kimyasal filtreler, fiziksel filtrelerle elde edilemeyen çok yüksek derecede koruma sağlama avantajına sahiptir. Kimyasal filtreli güneş kremleri cilde daha iyi nüfuz eder. Fiziksel filtreler çok daha çevre dostudur. Cilt tarafından daha iyi tolere edilir, özellikle bebekler ve küçük çocuklar için tavsiye edilir. Öte yandan, cilde yayılmaları daha zordur. Kimyasal veya fiziksel krem seçimi bu nedenle tercihlerinize bağlıdır. Birçok üretici iki filtreyi birleştirir.