Avrupa Kardiyoloji Derneğinin yaptığı istatistiksel değerlendirme ile ülkemiz riskli ülkeler arasında yer alıyor. Daha sonra değerlendirmeye cinsiyet ve yaş ekliyoruz. 45 yaş ve üstü erkek olmak riski 2-2.5 kat artırıyor. Sigara içicisi olmak, yüksek tansiyon ve kolesterol değerlerine sahip olmak riskin katlanarak artmasına neden oluyor. Yaşanılan ülkenin kalp krizi riskinin belirlenmesinde önemli bir veri olduğunu belirten Altınbaş Üniversitesi Tıp Fakültesi Kardiyoloji Anabilim Dalı Öğr. Üy. Prof. Dr. Özlem Esen,
“RİSK YARI YARIYA KADAR DÜŞÜRÜLEBİLİR”
Risk hesaplamaları sonunda bulunan değerin, kişinin 10 yıl içinde kalp krizi sonucu ölüm riskini ortaya koyduğuna dikkat Prof. Dr. Esen, şunları söyledi: “Kalp krizi riskini deprem riskine benzetebiliriz. Deprem olasılığı olan bölgelerde yapıları depreme dayanıklı hale getirmek nasıl kayıpları önleyebilir veya azaltabilirse kalp krizi riski olan kişilerin sağlıklı yaşam alışkanlıkları edinmesi ve düzenli ilaç kullanımı da bu koruyuculuğu sağlayabilir. Örneğin bizim hastalarımız arasında olan, 56 yaşında ve 20 yıldır sigara içen bir erkek hastamızın tansiyonu 140/90 mmHg, toplam kolesterolü 266 mg/dL bulundu. Çok hareketli değil ve iş yerinde stresten şikayetçi. Ailesinde daha önce kalp krizi geçiren yok. Hastamızın hesapladığımız kalp krizi riski yüzde 11 olarak karşımıza çıkıyor, peki bunu bilmek neden önemli? Bu rakam bize önümüzdeki 10 yıl içinde benzer özellikleri olan her 10 kişiden birinin kalp krizinden yaşamını yitirebileceği bilgisini veriyor.”
Hastaların tüm tavsiyelere uymaları ve belirlenen hedeflere ulaşmaları halinde kalp krizi riskinin yüzde 4’lere kadar düşürebileceğine dikkat çeken Prof. Dr. Özlem Esen, “Önlemler tabii ki kişiye özel olan yaklaşımlarla belirlense de bazıları evrenseldir. Sigarayı bırakmak, haftada en az 5 gün en az 30 dakika yürüyüş yapmak, kolesterol ve tansiyon değerlerini ideal değerlere ulaştırmak. Uygun ilaç tedavileri de hedef değerlere ulaşmaya yardımcı oluyor. Kalp krizini önlediği bilinen kolestrol düşürücü ‘statin’ grubu ilaçlar ve ‘ACE’ inhibitörü türü ilaçların kullanımı başta geliyor. Tabii zihinsel stres ve özellikle işyeri stresini de azaltmak için hastamıza yardımcı olmak gerekli” değerlendirmesinde bulundu.
DEĞİŞTİRİLEMEYEN RİSKLER VAR MI?
Ailesel kalp hastalığının genetik ve değiştirilemeyen bir risk olduğunu ve kişiyi daha erken önlem almaya sevk etmesi gerektiğini belirten Prof. Dr. Özlem Esen, “Anne, baba ve kardeşlerden birinin kadınlarda 65, erkeklerde 55 yaştan önce kalp krizi veya damar sertliği teşhisi almış olması risk sayılmaktadır. Ailede böyle bir yakınınız varsa mutlaka kalp kontrollerine daha erken başlanmalı” uyarısını yaptı.
Şeker hastalarının da kalp damar hastalığı varmış gibi önlem alınması gereken kişiler arasında yer aldığını söyleyen Prof. Dr. Özlem Esen, kronik stres altında bulunmanın da damar duvarında hasara neden olduğunu ve kalp krizi riskini daha da artırdığını belirtti. Ani öfke patlamalarının da kalp damarında pıhtılaşma riskini artırarak krize neden olabildiğini söyleyen Prof. Dr. Özlem Esen, “ABD’de yapılan bir çalışmada bir öfke patlamasını takip eden 2 saatte kalp krizi riski 5 kat artarken, inme (felç) riski 3 kat artmaktadır. Tüm bu riskler yönetildiğinde, kalp damar hastalığının yüzde 80 önlenebilir bir hastalık olduğunu hatırlamak çok önemli olacaktır” ifadelerini kullandı.