Kurallar, sınırlar, sorumluluklar… Bu kelimeleri çocuklar için kullandığımız zaman ister istemez tedirgin oluyoruz. Neden olabilir, hiç düşündünüz mü?
Belki de kelimelere yüklediğimiz anlamlardandır. Zihnimizde kelimeyi ve içerdiği anlamı gereğinden fazla büyütürsek, tüm hayatı boyunca rahat ve mutlu yaşamasını hayal ettiğimiz çocuklarımız için bu kelimeleri kullanmamız haklı olarak zorlaşabilir.
Şimdi, kendi yaşantınızı hatta çocukluğunuzu düşünün. Siz hiçbir engellenme olmadan, aklınıza her geleni yaptığınız, etrafınızda ebeveynlerinizin dört döndüğü, hayır kelimesiyle yetişkin olduğunuzda tanıştığınız bir çocukluk mu yaşadınız?
Çoğunuzun hayır tabii ki dediğini duyar gibiyim. O halde konu çocuklarımız olunca sınır koymayı neden ihmal ediyoruz?
Çocuklarımıza hayır dediğimiz zaman üzüleceklerini, bizi sevmeyeceklerini, ilişkimizin bozulabileceğini, psikolojisinin olumsuz etkileneceğini düşünebiliyoruz. Bu düşünceler de normal olarak kendimizi üzgün hissetmemize neden olabiliyor. Biz de tüm bu olasılıkların gerçekleşme ihtimalini ortadan kaldırmak için çocuklarımız ne derse, ne isterlerse “tamam” demeye, hayatlarımızı onlara göre planlamaya özellikle çalışıyoruz.
Bu durumda sınırları çizen kim oluyor?
Evet, çocuklar! Biz ebeveynlere de “nerede hata yapıyorum” diye düşünmekten başka bir seçenek maalesef kalmıyor. Yetişkin olarak bizler bile sınırlar olmadan hayatımızı devam ettirmekte zorlanırken bilişsel olarak daha gelişmekte olan çocuklarımızın sınır ihtiyaçlarını gözden kaçırıyoruz ya da az önce bahsettiğimiz sebeplerden ötürü kaçırmak istiyoruz.
Sınırlar çocuklar için bir ihtiyaçtır. Sınırlar sayesinde;
‣ Çocuklar neyi, ne zaman, nerede yapacaklarını bilirler ve kendilerini güvende hissederler. İçinde bulundukları ortamı daha net kavrayarak keşfetmeye hazır hale getirirler.
‣ Hissettiği güven duygusu ve edindiği bilgiler sayesinde de herhangi bir uyarıya ihtiyaç duymadan kendi davranışlarını düzenleyebilirler. Böylece hem öz denetim sağlarlar hem de kendi kararlarını vererek davranış ve tutumlarının sorumluluğunu almayı küçük yaşlarda öğrenirler.
‣ Aynı zamanda sosyal hayatta daha başarılı olurlar. Çünkü sosyal yaşam kurallarını daha önceden aile içinde anne ve babaları ile deneyimleyerek öğrenirler.
‣ Aile ilişkileri de sınırlar sayesinde daha sıcak ve samimi hale gelir. Çünkü evde çocuğun davranışları yüzünden anne ve baba tartışma yaşamaz ya da ebeveyn ve çocuk arasında güç savaşı olmaz.
Sınırları nasıl çizeceğiz?
1. Sözlerimizin ve davranışlarımızın tutarlı olması kuralların geçerliliğini etkiler.
Örneğin; tableti artık bırakman gerekiyor dediğiniz halde çocuk hala tabletle oynamaya devam ediyorsa, “annem oynadığımı görüyor ve bir şey söylemiyor demek ki zamanım henüz dolmadı” diye düşünür. Sözlerimiz tablet süresinin dolduğunu ancak davranışlarımız süren dolmana rağmen tabletle oynamanda bir problem olmadığını söyledi. Yapmamız gereken tablet zamanımız doldu diyerek tableti çocuğun elinden almak olmalı.
2. İstenen bir davranışın sonunda ödül ya da ceza vermek size kısa süreli bir çözüm getirir.
Örneğin; “odanı toplarsan sana oyuncak alacağım” ya da “odanı toplamazsan oyun oynayamazsın” şeklinde yönergeler çocuğun bir süre sonra duyarsızlaşmasına neden olur ve çocuğunuz sanılanın aksine istemediğiniz davranışları yapmaya devam eder.
3. Kurallarınız kişilere ve bulunduğunuz ortamlara göre değişmesin. Misafirliğe gittiğiniz zaman ya da anneannesinin yanında iken kuralları rafa kaldırıp eve geldiğinizde raftan indirirseniz çocuğunuz beklemediğiniz durumlarda ve yerlerde beklemediğiniz hareketleri yapar.
4. Hepimiz olumlu ya da olumsuz anlamda “böyle yaparsan seni öğretmenine söyleyeceğim” tarzında bir cümle kullanmışızdır. O anda sorunumuza çare olan bu mucizevi cümle çocuğun zihninde “annem/babam bana kendi başına kural koyamıyor” şeklinde yankılanır. Sonrasında da ona sınır koymak neredeyse imkansız hale gelir.
5. Anne ve baba olarak kurallarınızda tutarlı olun ve çocuğun yanında birbirinizin kurallarını eleştirmeyin. Karşılıklı tutum farklılıklarının olması normaldir, sadece bunları çocuğunuz yanınızda yokken sakin bir şekilde değerlendirip ortak bir dil oluşturmaya özen gösterin.
6. Hepimiz çocuklarımızın kibar ve nazik bireyler olmasını istediğimiz için onlarla iletişim kurarken lütfen, rica ediyorum gibi kelimeleri kullanmaya özen gösteriyoruz. Ancak çocuğunuzun koyduğunuz kurala uymasını beklerken bu nezaket sözcüklerini kullanmanız onun zihninde “yapmasam da olur” şeklinde bir inanç oluşturuyor. Çünkü bu kelimeler kullanıldığı zaman karşımızdaki kişi bizim istediğimizi yapmak zorunda değil ve çocuklarda bunların anlamını çok net biliyorlar.
7. Çocuklara kurallara ve sınırlara uymadığı zaman ne ile karşılaşacağı da net bir şekilde açıklanmalıdır. Davranışlarının sorumluluğunu üstlenmek ceza değildir.
Örneğin; akşam yemeğini yemek istemeyen bir çocuğun oyun oynama hakkını elinden alırsanız ona ceza vermiş olursunuz. Ancak akşam yemeğinden sonra acıktığında ona kendi yemeğini hazırlayabileceğini söylemeniz davranışının sorumluluğunu alması anlamına gelmektedir.
8. Sınırların ve kuralların olması çocuğun bizim sözümüzden dışarı çıkmaması anlamına gelmiyor elbette. Çocuğa sınırları belli bir özgürlük alanı tanımak çocuğun kontrol hissini yaşaması için bir fırsattır.
Örneğin; kıyafetlerini giyerken üç kıyafetten hangisini giyeceğine kendisi karar verebilir. Böylece o da kendisi ile ilgili sadece anne ve babasının değil kendisinin de söz hakkı olduğunun farkına varır.
9. Son olarak çocuklarımıza sınır koyma aşamasında bizlerle beraber yaşayan anneanne, babaanne, dede gibi üçüncü kişilere de dikkat etmemiz gerekiyor. Maalesef sizlerin ebeveyn olarak koydukları kuralları ve sınırları onlar sizler kadar net uygulayamıyorlar. Onları da kırmadan, onlara çocuğun gelişiminden, kuralların onun sorumluluk ve karar verme bilincini geliştirdiğinden bahsederek sizlerle iş birliği yapmaları için onları teşvik edebilirsiniz.