30 Yaşına Basmadan Kesinlikle İzlemeniz Gereken, Size Hayatın Anlamanı Sorgulatacak Felsefi Sinemalar

Yeni evlenen çift Justin ve Micheal evliliklerini Justine'nin ablası Claire'nın malikanesinde, görkemli bir davet ile kutlarlar. Ama bu iki kız kardeş yapı itibariyle birbirlerine aksi karakterdedirler. Justine depresyona, drama ve melankoliye yakın ve yatkın bir bayanken, Claire kız kardeşine nazaran daha olağan olan taraftır. Justine'nin düğün gününde ise ailede herkesin kendine has arızları bir bir ortaya çıkmaya başlar. Tam da bu kutlama esnasında Melankolia isimli bir gezegen, şimdiye kadar Güneş'in ardında gizli kaldığı yörüngeden çıkarak Dünya'ya hakikat gelmektedir. Artık herkesin kıyameti kendisine nazarandır.

Üç genç kardeş, baskıcı anne babalarıyla, güya paralel bir kainatta, farklı bir gezegende yaşar üzeredir. Farkında olmadıkları bir tutsaklıkta yaşadıkları bu konutta, günlerini daima tıpkı kaseti dinleyerek geçirirler. Daima yeni sözler öğrenen bu gençler için mana bilindik hudutların çok dışındadır. İzole hayatlarını erkek kardeşleri fark etmeye başlayınca, ailedeki istikrarlar alt üst olur.

Dünya yanı başından akıp giderken, hiçbir şeye eşlik etmeyen; hayata karşı şartlı bir kayıtsızlık takınan reaksiyonsuz bir adamın kıssasıdır Yazgı. Musa evlenme vakti geldiğinde bile istekli olarak alamaz bu kararı. Onun için evlilik sadece kolay bir sözden ibaret bir kavram, yalnızca karşısındaki kızın isteği üzerine kabul ettiği bir olay… Ancak üstünkörü verilmiş bu evlilik kararı, trajik bir “yazgı” ya sürükler Musa’yı.

Yapıtları ve yaklaşımıyla çağdaş bağımsız sinemacıları etkileyen Bela Tarr’ın on yıl ortadan sonra çektiği bu birinci sinema, Alman düşünür Friedrich Nietzsche’nin 1889’da Torino’da kırbaçlanan bir atı boynuna sarılarak kurtarmaya çabalamasıyla başlıyor. Bu gayreti Nietzsche’yi öldüğü güne kadar yatağa bağlayacak, dilsiz bırakacak, dermanı bulunmayan bir akıl hastalığına götürecektir. Lakin sinemanın kahramanı, çiftçi sahibine ayak uydurmaya çalışan yaşlı attır.

Craig kendince yetenekleri olan bir kuklacıdır. Lakin bu meslek ona elbette ki hayatta kalmasını sağlayabilecek bir para kazandırmamaktadır. Bu nedenle değerli bir kararın eşiğinde olduğunu hissetmektedir. Craig'in karısı olan Lotte ise bir pet shop'da çalışmaktadır. Daima olarak kendi işinin tuhaf yanlarından dem vuran Lotte, Craig'in canını ziyadesiyle sıkmaktadır. Bahtı yaver giden Craig bir firmada iş bulur. Şirkette tanıştığı Maxine isimli bir bayan onun ilgisini cezbeder. Lakin Maxine, Craig'le hiçbir biçimde ilgilenmemektedir. Bir gün Craig çalıştığı firmada bâtın bir kapıcık bulur. Kapıdan içeri giren Craig, nasıl olduysa, John Malkovich'in vücudunda uyanacaktır.

Bay Hiçkimse, 2092 yılında dünyada kalmış son ölümlü olan 117 yaşındaki Némo isimli bir adamdır. Vefat döşeğindeki Némo genç bir çocukken bir peronda durduğunu hatırlar. Tren kalkmak üzeredir. Annesiyle birlikte mi gitmeli, yoksa babasıyla mı kalmalıdır? Bu karar, sonsuz sayıda mümkünlüğü doğuracaktır… Ve pek çok gezegen, iki mevt ve sevilecek bayanlar…

Johnny çalıntı bir otomobille geldiği Londra'da birinci evvel eski sevgilisi Louise'in konutuna masraf. Bir süre burada kalsa da, hiçbir yere ilişkin olmayan bu adamı bağlayan hiçbir şey yoktur. Johnny bavulunu alır ve Londra sokaklarında dolaşmaya başlar. Canının istediği yerde canının istediği üzere davranmakta, köşe başlarında kitap okumakta ve yeni beşerlerle tanışmaktadır. Lakin istisnasız, kentte tanıştığı herkes mutsuzdur.

Cemal, Manisa'nın Akhisar kasabasında babasıyla yaşayan ve kendi berber dükkanlarında çalışan bir adamdır. Kendi halinde üzere görünen Cemal'in içine bir dert çöker, kendisi bile ne olduğunu bilemez… Öte yandan çabucak hemen herkesin birbirini tanıdığı bu kasabada, çok sıradan üzere görünen insanların harikulâde güçleri vardır. Kimi vakti durdurur, kimi duvarların gerisini görür, kimi ölümsüz. Fakat hiçbiri de muhteşem kahraman değildir. Herkes her şeyi bilir ve olağan hayatına devam eder.

Periyodun en beğenilen tiyatro oyuncusu, hoşlar hoşu Elisabeth Vogler, değerli bir piyes sırasında apansız susar. Şaşkına dönen beşerler ne olup bittiğini anlayabilmek için ellerinden geleni yapsalar da Vogler konuşmamaya devam eder. Son deva olarak bir kliniğe yatırılan bayan burada da dilsizliğine devam eder. Vücudunda tıbbi olarak hiçbir sorun bulunamayan bayan, hekimin tavsiyesiyle gözden uzak bir yazlığa gönderilir. Bu esnada yanında gönderilen kişi genç hemşire Alma'dır. Yazlıkta da Vogler'in ağzını bıçak açmaz. Vogler sustukça Alma konuşur. Alma saatlerce, günlerce kendi kıssasını anlatır. Sonunda meydana gelen şey ise psikoloji biliminin en enteresan olaylarından birini oluşturur.

Besbelli bir bilince sahip bir gezegendir Solaris. Oraya gelen Dünya insanlarının zihinleri ile oynamak ise en büyük gücü ve yeteneğidir. İnsanların bilinçaltına süzülüp oraya müdahele ederek, hafızalarındaki şeyleri maddeleştirir. Burada olanları araştırmakla misyonlu olarak ilgili üsse gönderilen kişi de gezegenin gücünden hissesini alacaktır elbet. Böylesi bir gizemle büyülenirken kendi geçmişi ile burun buruna gelecektir.

Mevsimler ve tabiatın o kusursuz daveti, yarattığı teslimiyet isteği tahminen de öbür hiçbir şeyde gibisi olmayan…Yüzen bir mesken ki tabiata dair ne varsa harika olan onu çevrelerken o göl ortasında yüzmekte. Yaşlıca bir rahip ve kendisine refakat eden öteki genç-çocuk rahip adayı.Yaşlı rahip, ona her şeyi bilgelikle lakin bir o kadar da doğal bir akış içinde öğretir. Bu formda geçip giden mevsimler ile büyüyen çocuğun geçirdiği evrim, son derece doğal bir ahenk içinde ilerlerken sıra artık büyümüş olan çocuğun öğrendiklerini gerçek hayata nasıl yansıtacağını görmeye gelir. Ufak yaştan beri öğretilen faziletlere karşın asıl öğretimin hayatın kendisi tarafından yapıldığının farkında olan bilge rahip için ise bekleme ve görme vaktidir.

Uzak bir gelecekte, farklı bir ömür sistemi içerisinde, ismi olmayan bir ülkedeyiz. Dünyaya düşen dev gök taşı hayatı yerle bir ederken Zone isminde gizemli, yeni bir bölge oluşmuştur. Bu bölgeden içeriye girebilen insanların tutkularının gerçekleşeceğine dair söylentiler vardır. İçeride yaşayan 'güç' insan zihni tarafından hayal edilmesi mümkün olmayacak güçteki bir varlıktır. Askerler tarafından korunan Zone bölgesine yalnızca gerekli olgunluğa erişmiş mert stalker'lar girebilmekte, bölgeye giren insanlara eşlik etmektedirler. 
Kahramanımız Stalker, ailesinin tüm itirazlarına karşın bölgeye girmek isteyen bir bilim adamına ve bir muharrire eşlik etmeye karar verir.

Tae-suk, motosikletine atlayıp yollara düşen ve karşılaştığı boş apartman dairelerinde kendine öteki hayatlar yaratan yalnız bir adamdır. Tatil üzere çeşitli nedenlerden dolayı meskenlerinden bir müddet farklı kalan insanları takip eden Tae-suk, onların bıraktığı boş meskenlere girip bir müddetliğine burada konuk olmaktadır, bunun karşılığında ise kendince çalışmayan konut aletlerini tamir ederek borcunu ödemektedir. Bu ziyaretlerinden biri sırasında meskende yalnız olmadığını fark eder.

Savaştan bıkmış bir Orta Çağ şövalyesi, yanında bayraktarı ile Haçlı Seferi'nden dönmektedir. Vebanın kasıp kavurduğu Avrupa'yı gördükçe Tanrı'dan kuşku duymaya ve onun yolundan sapmaya başlayan şövalye, çok geçmeden mevtin eşiğine gelir. Lakin mevte meydan okuyarak Ölüm'ü satranç oynamaya davet eden şövalye, kaybederse canını vermeye razıdır.

Tyrell üzere devasa üretici firmalar Replikant isimli, dış görünüm olarak insan cinsinden ayırt edilemeyen robotlar üretmektedirler. Dünya dışı kolonilerin tehlikeli ve yasa dışı işlerinin halledilmesi için kullanılan bu robotlar, Blade Runners isimli özel polisler tarafından yakalanmaktadır. Uzman bir Blade Runner olan Rick Deckard, vazifesini bıraktığı bir esnada, Los Angeles’a gelen bir küme replikantı yakalamak için verilen son bir vazifesi kabul eder. Lakin iki milyon insanın yaşadığı bu kentte görünüm olarak beşerden hiçbir farkı bulunmayan bu robotları teşhis etmek hiç kolay olmayacaktır.

İnsanlığın şafağında Afrika çölünde bir küme primat arbede etmektedir. Ansızın beliren siyah bir taş bu maymun insanlardan birini gizemli bir biçimde etkileyerek bir kemiği silah olarak kullanmasını sağlar: İnsanın ataları birinci aleti bulunmuştur. 2001’de, bir evvelki sahneden 4 milyon yıl sonra, bir uzay gemisi aydan gelen gizemli sinyallerin arkasında birebir siyah taşı keşfeder. Hem de Ay yüzeyinde. Sinyaller Jüpiter’e gitmektedir.

İnsani kıymetlerin yok olmaya yüz tuttuğu bir gelecekte, Britanya’da geçen sinema şiddet bağımlısı gençlerden konseyi bir çetenin, etraflarına saçtığı dehşet ve kaygıyı işleyerek bir endişe imparatorluğunun fotoğrafını çizmektedir. Çetenin başkanı Alex, işler çığırından çıkınca yakalanır ve gözaltına alınır. Lakin mahpusa atılmaz; cezası bir şiddet deneyine kobay olarak kullanılmak olur. Bu deney insanoğlu ve şiddet kavramı ortasındaki bağlantıyı ortaya koyma hedeflidir ancak deneyin kendisi de bir o kadar insan tabiatına terstir.

Bir yaşanan gerçek vardır, bir de yaşananın ötesinde olan gerçeklik… Biri hayal, başkası ise Matrix! Neo,son derece tehlikeli bir adam olan Morpheus’un gerçeği bildiğine inanmaktadır. Bir gece Neo, kendisini öteki bir dünyaya götürebilecek hoş yabancı Trinity ile tanışır. Bu kızın götüreceği dünyada, Neo Morpheus’u bulacak ve Matrix hakkında bir şeyler öğrenecektir. Neo, tam olarak kavrayamadığı şeylerin ömrünü denetim ettiğini biliyor. Nedir bu Matrix?

Dövüş Kulübü'nün birinci kuralı: Asla Dövüş Kulübü hakkında konuşma! Dövüş Kulübü!nün ikinci kuralı: Asla ve asla Dövüş Kulübü hakkında konuşma! Jack, hayatın sıradanlığına kapılmış bir sigorta memurudur. Uzun bir müddettir uykusuzluk hastalığından şikayetçidir. Kendi ruhsal meşakkatlerinden kurtulabilmek ismine küme terapilerine katılmaktadır. Terapiler esnasında Marla isminde bir kızla tanışır. Bir müddet sonra da hayatını değiştirecek olan Tyler Durden ile… Durden, Jack'in ulaşmak istediği tüm maksatlara ulaşmış olan bir adamdır ve Jack'i asla hakkında konuşulmaması gereken bir tertip olan 'Dövüş Kulübü' ile tanıştıracaktır.