Bu hafta Arjantin’in demokrasiye geçiş aşamasında yaşanan toplumsal ve siyasi soruna parmak basan bir filmle başlıyoruz.
Gerçek bir hikayeden uyarlanan film 1976-1981 arası devlet başkanı olarak görev yapan, 30 bin kişinin ölümünden sorumlu olan, 2010 yılında yargılanıp ömür boyu hapse mahkum edilen ve 2013 yılında hapishanede 87 yaşında ölen dikatatör Rafael Jorge Videla’nun derin bağlantılar içinde olduğu Puccio ailesinin insanları kaçırıp fidye istemesini işliyor.
Ailenin patriyarkal elçisi Arquimedes Puccio ailesi ve istihbarattan arkadaşlarının yardımıyla Arjantin’in zengin insanlarını kaçırarak fidye isterler. Fidye taleplerine yanıt alsalar bile rehinelerini öldürürler. Baba Puccio Arjantin askeri birimleriyle iletişim halindedir ve yönetimin sivillere geçmesinden memnun değildir. Oğul Alejandro rugby yıldızıdır, aile anne baba ve kardeşlerle beraber mutluluk tablosu sergilemektedir. İdeal bir aile gibi görünse de arka planı karanlıktır. Alejandro babasıyla beraber rugby takımından arkadaşı Ricardo Manoukian’ın kaçırılıp öldürülmesine neden olur. Bu olaydan dolayı Alejandro içten içe babasına karşı çıkmak istese de fidyeden gelen paranın cazibesine kapılarak tüm isyanını bastırır.
Film Arjantin’in demokrasiye geçiş evresinde ayak direyenleri oldukça çarpıcı bir hikayeyle anlatıyor.
Arjantin’in demokrasiye geçişi bilindiği gibi beş yıl süren Videla dikatatörlüğü sonrasında göreve gelen cuntacı Leopoldo Fortunato Galtieri Castelli’nin militarist hasletlerle Falkland Adaları üzerinden İngiltere’ye açtığı savaşın kaybedilmesiyle başlar. General Galtieri’den sonra Arjantin sivil yönetime geçer ve Raúl Ricardo Alfonsín* devlet başkanı olur. Demokrasiye geçiş evresi Videla diktatörlüğünden kalan unsurları rahatsız eder ve ülke içinde çeteleşmeye sebep olur. Puccio ailesi de işte bu sancılı sürecin bir sonucu olup “mutlu” aile portresi çizerek gaddar yöntemlerle Arjantin demokrasisini baltalamaya çalışmaktadır. Aile üyeleri ve onlara bağlı yozlaşmış unsurlara rağmen karanlık sürecin sonuna gelinmiştir. Puccio ailesi karanlık sürecin kapanmasının adeta bir mühürü gibidir.
Dünyada 80 sonrası demokrasi bilincinin zayıf ve militarzimin egemen olduğu ülkelerde geçiş çok sancılı ve zigzaglı olmuştur.
Nitekim Arjantin’de de diktatör Videla’nın ilk olarak Alfonsin döneminde 1985’de ömür boyu hapse mahkum edildiğini fakat ondan sonra göreve gelen Carlos Menem tarafından affedildiğini hatırlamak demokrasiye geçişin ne kadar uzun soluklu bir mücadele gerektirebileceğine dair bir fikir verir. Videla** diktatörlüğü döneminde “kaybedilen” evlatlarını arayan Plaza De Mayo Anneleri Arjantin’deki demokrasi mücadelesinin simgesi olmuştur. Birçok ülkede buna benzer süreçler yaşanmış, devletin derinlerine kök salan yozlaşmış unsurları temizlemek kolay olmamıştır.
Film aynı zamanda baba-oğul arasındaki çatışmayı otorite ve isyan üzerinden irdeler.
Babasına isyan etmek istese de Alejandro, bir türlü o cesareti bulamaz. Sürekli kendi ruh aleminde bu sorunu bastırarak alt etmeye çalışır. Otoriteye karşı gelmenin sonu ise çok acıdır. Baba-oğul arasındaki çatışma birçok romana, filme konu olmuştur. Bunlardan en bilinenleri; Cemal Süreya ve oğlu, Kafka ve babası, Dostoyevksi ve babasıyla yaşadıklarıdır. Ayrıca bilimsel anlamda, Sigmund Freud ve Jacques Lacan konuyla ilgili olarak psikanalitik bağlamda araştırmalar yapmıştır.
Özellikle dünyanın kaotik olduğu bugünlerde, demokrasiyi sahiplenmek ve değerini ve mücadelenin önemini anlamak adına çok kıymetli bir film.
Not: Film fotoğrafları IMDb’den alınmıştır.
*Fotoğraf 1: Raúl Ricardo Alfonsín: Arjantin Devlet Başkanı
** Fotoğraf 2: Jorge Rafael Videla