İlk Bakışta Sıradan Gelmelerine Rağmen Uyarlandıkları Gerçek Hayat Hikâyelerini Öğrendikten Sonra Sizi Ekrana Kilitleyecek Dizi ve Filmler

Washington Post'ta gazetecilik yapan John Klein'ın hayatı karısıyla yolculuk yaptıkları esnada vuku bulan bir trafik kazasıyla altüst olur. Yolda gördüğünü düşündüğü şeye çarpmamak için çabalayan karısı kazadan bir süre sonra yaşamını yitirir. Mary öldükten sonra karısının çizdiği tuhaf siyah yaratığın resmini gören gören John bu yaratığın kaza gecesi karısının yolda gördüğü şey olduğunu fark eder.

Film ormanın derinliklerinde verilen mücadelenin gözler önüne serildiği ilginç bir atmosfere sahip. Sıradan bir macera hikayesine benzer bir açılışla bizi selamlıyor. Ancak çok geçmeden Radcliffe’ın canlandırdığı Yossi karakteri ormanın karanlık yönünü keşfediyor.

El Angel’da Arjantin’de yıllarca tutuklu kalan ve en acımasız katillerden biri olan Carlos Robledo Puch’un hayatını anlatılıyor. Sarı ve kıvırcık saçları nedeniyle ‘Ölüm Meleği’ olarak adlandırılan Carlos, gençlik yıllarında ufak suçlar işlemeye başlar. Zamanla işlediği suçlarla arkadaşı Ramon’a hava atmaya başlar. Carlos yakalandığında ise görünüşü ve çekiciliği sayesinde bir gecede üne kavuşur. Carlos’un aktif suç işlediği kısa dönemde 40’tan fazla hırsızlığı ve 11 kişiyi öldürdüğüne inanılır.

İngiltere'nin 80'li yıllarda, şiddet dolu davranışlarından ötürü en popüler mahkûmlarından biri olan Michael Peterson'ın gerçek yaşam öyküsünden uyarlanan film, 19 yaşındaki genç Michael'ın çok çabuk öfkelenen karakter çizgileriyle başlıyor.

İngilizlerin inanışlarındaki en korkulu varlıklar hayaletlerdir, özellikle 1970'li yıllarda bu tür doğaüstü durumlarla sık karşılaşılmıştır. 1976-1977'li yıllarda gizemli bir evde yaşanan olayları araştırmak için Timothy incelemeler yapmaya başlar. Evin genç kızlarını rahatsız eden ve evde yaşanan olağan üstü durumlar, bu evde farklı varlıkların olduğunu göstermektedir. Yapılan araştırmalar ile evin daha önce farklı inanışlara sahip insanlar tarafından ibadet, kurban etme gibi törenlerde kullanılmış olduğu da ortaya çıkınca durumlar daha karmaşık bir hale gelmiştir.

Film, Amerika’nın ilk kadın seri katili olan Aileen Wuornos’un gerçek hayat hikayesini anlatan karanlık bir hikayedir. Wuornos’un zor ve acımasız bir çocukluğu olmuştur. Tacize uğramış ve uyuşturucu bağımlısı olmuştur. On üç yaşına geldiğinde bir hayat kadını olup, aynı yıl hamile kalmıştır. Hayatını, yol üstündeki kamyoncuları tatmin eden bir oto yol fahişesi olarak kazanmaya başladığı Florida’ya yerleşir. Hikaye 1989-1990 arasında 9 aylık bir döneme odaklanıyor.

Yaşamına kast etme, günlük ilişkiler yaşama ve kişilik bölünmesi tanısıyla ailesinden ayrılarak 'Claymoore' adlı psikiyatri kliniğine yatırılan yazar adayı genç Susanna Kaysen’in buradaki personel ve hastalarla yaşadığı hüzünlü, heyecan verici, iç burkucu ilişkinin hikayesini anlatan film yazar Susannna Kaysen’in aynı adı taşıyan romanından, başarılı filmleriyle bütün dünyaya kendini kanıtlayan James Mangold tarafından sinemaya uyarlandı.

Los Angeles’taki bir mahallede gençler tuhaf bir şekilde ölmeye başlarlar. Parmaklarında jilet keskinliğinde bıçaklar olan korkunç bir adamın bulunduğu kabuslar uyurken canlarını almaktadır. Rüyalardaki bu hayalet, yıllar önce çocuklarını öldürdüğü aileler tarafından linç edilen sapık Fred Krueger’dan başkası değildir. Freddy her nasılsa şimdi geri dönmüş, yeni yetmeleri bir bir rüyalarında öldürerek intikam almaktadır.

San Francisco’da bir seri katil, mektuplar ve şifreli mesajları ile polis ile alay etmektedir. Dedektifler, gazete muhabirleri, bu katili yakalamaya ant içmiş dört kişi filmin esas karakterleridir. Katilin ardında bıraktığı izleri takip eden takıntılı dört adam, ne yazık ki aslında katilin adımlarını izler biçimde şekillenmektedir. Bu katil yıllarca görünmedikten sonra yine ortaya çıktığında sadece öldürdüğü insanlar için değil tüm şehrin kabusu haline gelecektir.

1978 senesi… Joe Pistone işine ve teşkilatına sadık bir FBI ajanıdır. İşi gereği, altı yıldır mücevher hırsızlığı yapmaktadır ve Donnie Brasco olarak anılmaktadır. Sorun şudur ki, Pistone bir süre sonra oynadığı role inanmaya ve gerçekten de Donnie Brasco olmaya başlayacaktır. Bir süre sonra mafyanın bağırsaklarında gezinmeye başlayan Pistone, gitgide kendini bu yeraltı kültürünün içerisinde devinmeye başlayacaktır. Kim olduğunu unutmaya başlar başlamaz, tüm hayatını değiştirecek bir açmazın içerisine doğru sürüklenecektir.

Gerçek bir öyküden filme aktarılan 'October Sky – Ekim Düşü' tüm erkek çocukların babaları gibi madenci olmalarının beklendiği bir kasabada, ailesinin onun için hazırladığı geleceğin dışına çıkmaya çalışan, büyük hayalleri olan bir gencin hikayesini anlatıyor. 50’li yıllarda Batı Virginia’nın Coalwood kasabasında maden kontrolörü olarak çalışan John Hickam’ın (Chris Cooper) en büyük isteği, oğulları Jim ve Hower’ın da kendi gibi kontrolör olmalarıdır. Fakat Jim bir futbol bursu kazanmıştır ve Hower’ın ise çok başka hayalleri vardır.

Aşırı koruyucu anne Dee Dee ile küçük kızı Gypsy Blanchard’ın hikayesini anlatıyor. Dışarıdan tekerlekli sandalyeye bağlı kızı Gypsy Rose için mükemmel bir anne figürü olarak gözüken Dee Dee; kızını ağır hastalıklar, evsizlik ve Katrina kasırgası gibi çok sayıda sarsıcı güçlüğe karşı korumayı başarmıştır. Springfield, Missouri’de başladıkları yeni hayatlarında da kızına aynı ilgiyi gösteren annenin kimsenin görmediği bir de karanlık, korkutucu ve hastalıklı yüzü vardır.

Allan Cubbit'in senaryosunu kaleme aldığı The Fall, Belfast ve çevresinde cinayetler işleyen bir seri katil ve soruşturmadan mesul olan bir kadın dedektif şefi üzerine odaklanıyor.