Bugünden sonra sizlere beyazperdede gösterilmiş bazı kült filmleri ve festival seçkilerini kısaca tanıtıp yorumlayacağım. Bahsetmek istediğim ilk film: The Farewell (Elveda)
Bugünün ilk filmi Çin’den geliyor. Yönetmenliğini Lulu Wang’ın yaptığı 2019 yapımı “The Farewell” (Elveda), 2020 yılı Golden Globes’da “Golden Globe”, BAFTA Awards’da da “BAFTA Film Award”‘a aday olmuş. Başka birçok film festivalinden de ödüllerle dönmüş.
Kısaca konusuna değinmem gerekirse;
Çin’den göçüp Amerika’ya yerleşen aile, büyükanneleri Nai Nai’nin (Shuzen Zhao) akciğer kanserine yakalandığını öğrenir. Aile için büyükanne o kadar önemlidir ki hiç vakit kaybetmeden Çin’ e onu ziyarete giderler. Bu arada Billi’yi (Awkwafina, harika oynuyor) götürmek istemezler, çünkü büyükannesine bağlılığı o kadar yoğundur ki kanser olduğunu yüzüne karşı söyleyeceğinden korkarlar. Fakat Billi Amerika’da çocukluğundan beri yaşadığı göçmen travmasının, büyükannesiyle geçmişte yaşadıkları güzel günlerin etkisiyle ailesinden habersiz Beijing’e gelir. Aile haliyle diken üstündedir, yine de büyükannenin etrafında toplanarak onun son günlerini iyi geçirmesi için düzmece bir düğün organize ederler.
Filmin üstünde durulması gereken ilk yönü; ‘kanser olan birine açıkça doğruyu söylemek gerekir mi?’ sorusudur.
Film bu soruyu her an izleyicisine hissettirir. Filmdeki diğer bir konu ise, Türkiye’de olduğu gibi, kentsel dönüşümün insanların hafızasında nasıl büyük tahribatlar bıraktığıyla ilgilidir. Billi çocukluk günlerini hatırlar, bir zamanlar bahçede büyükannesiyle beraber olduğu mutlu günleri yad eder. Çünkü Beijing çocukluğuna göre çok değişmiş, her yerin toplu konutlarla sarıldığına şahit olmuştur. Kentsel dönüşüm birçok insanın anılarını söküp atmıştır.
Son olarak, 60’lı yıllardan sonra Almanya’ya iş bulmak için göç edenler, Türkiye’ye ’ye tatile geldiklerinde hep şu sorularla karşılaşırlardı: “Almanya daha iyi mi? Fırsatlar çok değil mi?”, “İyi para kazanıyorsunuz” vb… Aynı soru bu filmde de karşımıza çıkıyor.
Çin’de de yıllar önce New York’a göçmüş Billi’ye hep bu sorulur soruluyor yakınları ve çevresi tarafından.
Filmin ilk sahnesi aslında her şeyi anlatıyor!
Filmin sinematografisini beğendimi söyleyebilirim. İlk sahne flu bir doğa görüntüsüyle başlar. Tam ortasında mavi bir göl vardır. Fakat bu kadraj net değildir bu da karakterlerin hayatlarındaki belirsizlikleri, gitgelleri imgeler. Afişinden de anlaşılacağı gibi film temelde kadınların hayatlarını ve hayatla baş etme yöntemlerini beyazperdeye taşır.
Ezcümle; bu filmi seyretmenizi tavsiye ederim. Birçok yönden dokunaklı, üzerine düşünülmesi, tartışılması gereken noktaları var.
Ek olarak filmin müzikleri de son derece etkileyici.