Ankilozan spondilit (AS) çoğunlukla genç yaşlarda ortaya çıkan, tipik olarak omurgayı ve omurganın son kısmı ile leğen kemikleri arasında yer alan sakroiliyak eklemleri etkileyen, kronik inflamatuvar (iltihaplı) bir romatizmadır. Her yıl mayıs ayının ilk cumartesi farkındalık amaçlı ilan edilen 1 Mayıs Dünya AS Günü nedeniyle görüşlerini paylaşan 9 Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Romatoloji Bilim Dalı Başkanı, Türkiye Romatoloji Derneği Yönetim Kurulu Başkanı ve Bilimsel Kurul Üyesi Prof. Dr. Fatoş Önen, önemli bilgiler aktardı.
Romatizmal iltihap sonucunda bel, sırt, boyun ve kalçaların arka kısımlarında, uzun süre devam eden ağrı ve tutukluk ortaya çıkar. İlerleyen dönemlerde bazen kamburluk ve omurgada kalıcı hareket kısıtlılığı Hastalık, erkeklerde 2-3 kat daha sık görülür.
AS, spondiloartrit (SpA) olarak adlandırılan kronik iltihaplı romatizmal hastalıklar grubu içerisinde yer alır. Bu grupta ayrıca radyografik olmayan aksiyal SpA, reaktif artrit, psoriatik artrit (sedef romatizması) ve iltihaplı barsak hastalığına eşlik eden artritler de bulunur. Ülkemizde her 50-100 kişiden birinde SpA ve her 200 kişiden birinde AS hastalığı ortaya çıkmaktadır.
Ankilozan Spondilit (AS) hastalığında bu belirtilere dikkat
AS hastalığı, omurgada ve sakroiliyak eklemlerde kronik inflamasyona ve sonuçta ağrı ve tutukluğa neden olur. İlk başvuru yakınması, çoğunlukla inflamatuvar bel ağrısıdır diye belirten 9 Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Romatoloji Bilim Dalı Başkanı, Türkiye Romatoloji Derneği Yönetim Kurulu Başkanı ve Bilimsel Kurul Üyesi Prof. Dr. Fatoş Önen, bu tip bel ağrısının en önemli özelliklerini şöyle sıraladı:
- Kırk yaştan önce başlaması,
- Sinsi başlangıç göstermesi,
- Üç ay veya daha uzun sürmesi,
- Dinlenmeyle, özellikle gecenin ikinci yarısında veya sabaha karşı ortaya çıkması ve hareketle azalması,
- Yarım saatten daha uzun süren sabah tutukluğunun, katılığının olması ve
- Kortizon dışı anti-inflamatuvar ilaçlara çok iyi yanıt vermesidir.
Prof. Dr. Fatoş Önen: “AS’de hastalar özellikle belin aşağı kısımlarında ve kalçaların arka kısmında ortaya çıkan ağrılardan yakınırlar. Ağrı, daha sonraları sırt ve boyun bölgelerinde ve göğüs kafesinde de ortaya çıkabilir. İlerlemiş düzeyde AS’i olan bazı hastalarda, yeni ortaya çıkan kemik oluşumlar ve omurlar arasındaki kaynaşmalar nedeniyle kifoz (omurganın üst kısmında öne doğru eğilme) ve omurgada hareket kısıtlılığı ortaya çıkabilir.
Kronik bir hastalık olan AS’de, ayak bileği, diz gibi büyük eklemlerde asimetrik yerleşimli ağrı, şişlik ve bazen kızarıklık (artrit) gelişebilir. Kalça, el ve ayağın küçük eklemlerinde de ağrı ve şişlik olabilir. Kas kirişlerinin ve bağların kemiğe yapıştığı bölgelerde ağrı ve şişlik ortaya çıkabilir. Özellikle sabahları ilk kalkışta ortaya çıkan topuk ağrısı, şişlik sonucunda gelişebilen önemli bir yakınmadır.
AS’de kas-iskelet sistemindeki belirtiler dışında;
- Tekrarlayıcı ön üveit atakları (gözde kızarıklık ve ağrı),
- Çeşitli deri bulguları (sedef, kızarık-ağrılı deri sertlikleri),
- İltihaplı bağırsak hastalığı (Crohn hastalığı veya ülseratif kolit) nedeniyle uzun süren kanlı ishal ve karın ağrısı gelişebilir” dedi.
AS hastalığı tanısı genellikle romatoloji uzmanları tarafından konulur
AS tanısı genellikle romatoloji uzmanları tarafından konulmaktadır. Romatoloji uzmanları, kas-iskelet sistemi hastalıkları, özellikle de inflamatuvar (iltihaplı) romatizmalar konusunda uzmanlaşmış hekimlerdir. Çoğu hastalıkta olduğu gibi AS’ye tanı koymada da, en önemli ipuçları hastalığın öyküsünden elde edilir diye belirten Prof. Dr. Fatoş Önen, sözlerini şöyle sürdürdü: “AS’li hastaların erken tanısında, çoğu hastada ilk yakınma olarak ortaya çıkan inflamatuvar karakterdeki bel ağrısının tanınması çok önemlidir. Ağrının geceleri veya sabahları ortaya çıkması, hareketle azalması ve birlikte uzun süreli sabah tutukluğunun olması, diğer mekanik türdeki bel ağrılarından ayırt edilmesini sağlar. Sırtta, boyunda, kalçaların arka kısmında ve göğüs kafesinde benzer şekilde ağrı ve sabah tutukluğu olması, dizlerde, ayak bileklerinde veya diğer eklemlerde ağrı ve şişlik, topuk ağrısı ve şişliğinin ortaya çıkması, hastalığa tanı koydurucu diğer özelliklerdir. Göz ve deri bulguları, uzun süren ishal, ailede SpA ile ilişkili hastalık öyküsünün olması, AS tanı olasılığını artırır. Muayene sırasında omurga hareketlerinde kısıtlılık, eklemlerde ve topuklarda şişlik ve üzerine basmakla duyarlılık saptanması, tanı için diğer önemli ipuçlarıdır. Tanı koydurucu bir laboratuvar testi bulunmamakla birlikte, kanda CRP ve sedimentasyon yüksekliğinin ve HLA-B27 doku tipinin saptanması tanıyı destekler. İnflamatuvar tipte bel ağrısı tanımlayan hastalarda, AS tanısı için önce direk pelvis grafisi (filmi) çekilmelidir. Bu grafide sakroiliit dediğimiz, sakroiliyak eklemde ve çevresindeki kemik dokuda değişikliklerin saptanması AS tanısını netleştirir. Pelvis grafisi normal ise ileri görüntüleme yöntemleriyle tanı konulabilir.
Sonuç olarak; romatoloji hekimi, hastalık öyküsü ve fizik muayeneden elde edilen bilgileri, laboratuvar sonuçları ve radyolojik incelemelerle birlikte değerlendirip sentez ederek AS tanısına ulaşır.
Ankilozan Spondilit, bel fıtığıyla karıştırılıyor
Prof. Dr. Fatoş Önen: “Bel ağrısı, en sık doktora başvuru nedenlerinden biridir; sıklıkla 2-3 gün içerisinde düzelebilen mekanik nedenlerden kaynaklanır. Ancak çoğu kez gereksiz yere çekilen bel MR’ları hastaların yanlışlıkla “bel fıtığı” tanısı almalarına neden olmaktadır. Çünkü bel fıtığı olmayan kişilerde çekilen bel MR’larının önemli bir bölümünde bile bel fıtığı ile uyumlu görünümler saptanabilmektedir” dedi.
Akut olarak ortaya çıkan bel ağrılarında, ateş, kilo kaybı, travma öyküsü, ciddi nörolojik problemler gibi bir alarm belirtisi yoksa herhangi bir tetkik yapmaya gerek yoktur; birkaç gün ağrı kesici veya kas gevşetici tedavi ile düzelme olur diye belirten Prof. Dr. Fatoş Önen, üç aydan uzun süren ve özellikle geceleri ya da sabahları belirginleşen ve sabah tutukluğunun eşlik ettiği bel/sırt ağrısı olan hastalar ise mutlaka bir romatoloji uzmanına başvurmalıdır uyarısında bulundu.
Ankilozan spondilit yaşam boyu süren bir hastalıktır
AS’in nedeni tam olarak bilinmemektedir. Ancak hastalığın ortaya çıkışında genetiğin önemli rolü olduğuna inanılmaktadır vurgusu yapan Prof. Dr. Fatoş Önen: “AS’ye genetik olarak yatkın kişilerde çevresel bir faktörün (örneğin bir mide-barsak infeksiyonu) tetikleyici etkisiyle bağışıklık sisteminin aşırı miktarda çalışması ve vücudun kendi yapılarına karşı reaksiyon vermesi sonucunda hastalık ortaya çıkabilmektedir.”
Prof. Dr. Fatoş Önen: “AS, infeksiyonlar gibi geçici bir hastalık değildir; yaşam boyu sürer ancak AS’nin erken tanısı ile uygun ilaç tedavisi ve egzersize başlanması, kullanılıyorsa sigaranın bırakılması sonucunda ağrısız ve kaliteli bir yaşam sürme şansı ortaya çıkar. Bazı çalışmaların sonuçları, tedaviye erken başlanması ve önerildiği şekilde devam edilmesi durumunda, hastaların bir kısmında gelişme olasılığı bulunan omurgadaki şekil bozukluklarının önlenebileceğini veya hafifletebileceğini düşündürtmektedir.
AS’li bazı hastalarda omurgada öne doğru eğilme (kifoz) veya özellikle kalça ekleminde ağrı ve kalıcı hareket kısıtlılığı ortaya çıkabilir uyarısında bulunan Prof. Dr. Fatoş Önen sözlerini şöyle sürdürdü: “Kronik ağrı, hareket kısıtlılığı ve omurga deformitesi önemli derecede iş gücü kaybına, ekonomik kayıplara ve psikolojik sorunlara yol açabilir. İleri derecede omurga eğriliği nedeniyle fonksiyonların ciddi olarak bozulması durumunda, omurga cerrahisi gündeme gelebilir. Ancak son derece riskli bir ameliyat olması nedeniyle, sadece bu konuda uzmanlaşmış merkezlerde ve seyrek olarak, bu tedavi yöntemine başvurulmaktadır. Kalça eklemindeki fonksiyon kısıtlılığı, protez operasyonları ile düzeltilebilir” dedi.
Tedavilerle çoğu AS hastasında çok iyi sonuçlar elde ediliyor
Prof. Dr. Fatoş Önen: “AS yaşam boyu süren bir hastalıktır, dönem dönem hastalık belirti ve bulgularında alevlenmeler olur. Hastalığın tamamen geçmesi, beklenen bir durum değildir. AS’de tedavinin temelini; hasta ve ailesinin eğitimi, kullanılıyorsa sigaranın bırakılması ve egzersiz oluşturur. Steroid olmayan anti-inflamatuvar ilaçlar ilk seçilmesi gereken ilaçlardır; bu tedavi ile hastaların %60-70’inde iyi yanıt alınır. Steroid olmayan anti-inflamatuvar ilaçlar basit ağrı kesiciler değildir. AS’deki romatizmal iltihabın düzelmesini sağlar. Ancak etkili olabilmeleri için, uygun dozlarda ve yakınmalar olduğu süre boyunca kullanılmaları gerekir. Hastalığın iyi olduğu dönemlerde bu ilaçlar kesilebilir, belirti ve bulgular tekrarladığında ise yeniden başlanır. Kişişel yanıt farklılıklarından dolayı, bir steroid olmayan anti-inflamatuvar ilaçtan yanıt alınamayan hastalarda diğer bir steroid olmayan anti-inflamatuvar ilaç denenmelidir.
Eklemlerinde şişlik ve ağrı (artrit) olan hastalarda sentetik hastalığı düzenleyici antiromatizmal ilaçlar kullanılır. Bu sayılan tedavilerin etkili olamadığı durumlarda, biyolojik ilaçlarla tedaviye geçilmektedir. Bu tedavilerin başlandığı çoğu AS hastasında çok iyi sonuçlar elde edilmektedir. Ancak infeksiyonlara yatkınlık gibi, istenmeyen etkilerinin ilk basamakta kullanılan ilaçlara göre daha sık ortaya çıkması ve pahalı tedaviler olmaları nedeniyle, biyolojik ilaçların sadece gereken hastalarda ve izlem altında, dikkatli bir şekilde kullanılmaları önem taşır.”
Egzersiz de tedavinin en önemli parçalarından biridir vurgusu yapan Prof. Dr. Fatoş Önen, egzersizin düzenli olarak yapıldığında hareket kısıtlılığının gelişmesini yavaşlattığını, postürün korunmasına yardım ettiğini ve kortizon dışı anti-inflamatuvar ilaçların ağrıyı, hareket kısıtlılığını azaltarak; günlük egzersizlerin daha rahat yapılmasını sağladığını belirtti.
Pandemide romatizma hastaları tedavilerine devam etmeli
Prof. Dr. Fatoş Önen: “Romatizmal hastalıkların çoğu bağışıklık sisteminde baskılanmaya yol açmaz. Bu hastalıklara eşlik edebilen diyabet, akciğer hastalıkları, böbrek hastalıkları olduğunda veya bağışıklık sistemini baskılayan ilaçlar kullanıldığında infeksiyonlara yatkınlık artar. Yalnız bu tedavilerin kesilmesi ile, bazen hayatı tehdit edebilen hastalık bulgularının aktifleşebileceği ve aktif hastalık sırasında da infeksiyonlara daha sık yakalanma riskinin ortaya çıkabileceği unutulmamalıdır. Bu nedenlerle, pandemi sürecinde, romatizma hastalarının kullanmakta oldukları tedavilere devam edilmesi önerilmektedir”dedi.
Günümüzde internetin yaygınlaşması iletişimi kolaylaştırırken, bilgi kirliliğinin ortaya çıkmasına da yol açmıştır değerlendirmesinde bulunan Prof. Dr. Önen: “Bu nedenle doğru ve güvenilir bilgiye ulaşabilmek son derece önemlidir. Hastalarımız, romatizmal hastalıkları ile ilgili bilgi kaynaklarına, Türkiye Romatoloji Derneği’nin resmi web sitesinde (www.romatoloji.org) “Hastalar İçin” bölümünde yer alan sayfalardan ulaşabilir. Bu siteden bağlanabilecekleri “Romatizma TV (romatizmatv.org)”, çeşitli romatizmal hastalıklarla ilgili hemen her sorunun yanıtının bulunduğu, bilgilendirme videolarını içermektedir. Romatizma TV şimdi de romatizmal hastalıkların tanısı, tedavisi ve takibi ile ilgili alanında uzman hekimlerin görüş ve tavsiyelerinden oluşan podcast serilerine başladı. Podcast serilerinde romatizmal hastalıklar ile ilgili akla takılan farklı ve güncel soruların cevaplarına ulaşmak mümkün ”dedi.
Hibya Haber Ajansı