Doğumun bizim için neden bu kadar zor olduğunu ve hangi doğum türünün ne gibi faydaları ya da zararları olabileceğini hep birlikte inceleyelim.
İki ayak üstünde yürüyor olmanın bedellerinden biri doğumun zor ve acılı olması.
Leğen kemiği değişince, doğum kanalı da daralıyor.
Yani bebeğin doğması için eğilip bükülmesi gerekiyor. Bu durum da insan doğumu için hem anne hem de bebek açısından büyük bir sorun yaratıyor.
Sherwood Washburn, bu soruna obstetrik (gebelikle ilgili) açmaz adı vermiş.
Washburn’a göre obstetrik açmaz, bebeğin gelişimini tamamlamadan, gebeliğin sonlanmasıyla çözülebiliyor. Modern insanda beyin büyüdükçe gebelik süresi kısalıyor ve öylece doğumdaki leğen kemiğinden kaynaklanan zorluk azaltılmış oluyor.
Peki leğen kemiği sorunu evrim sürecinde neden giderilmedi?
Victoria Üniversitesi’nden Helen Kurki’ye göre ise, evrim sürecinde leğen kemiği ve doğum kanalı genişleyebilirdi, ama buna ihtiyaç olmadığı, çünkü doğumun esas sorunun bir enerji sorunu olduğunu söylüyor.
Gebeliğin son haftalarında büyüyen fetüs, annenin tüm enerjisini tüketir hâle geliyor ve anne metabolik olarak çok yoruluyor.
Yani bu hipoteze göre, doğumun 39 haftada gerçekleşmesinin nedeni bebeğin beyni daha fazla büyümeden doğum kanalından daha kolay çıkmasını sağlamak değil, kadının enerji sınırına gelmiş olması.
Ayrıca, tarıma geçilmesiyle birlikte gelen bazı yapısal değişimler de doğumu zorlaştırmış.
Karbonhidrat yüklü beslenme fetüsün daha büyük ve şişman olmasına, böylece doğumun zorlaşmasına neden olmuş.
Sezaryen doğum sayesinde büyük fetüslerin de yaşama şansı artıyor.
Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, gebelik ve doğuma bağlı sorunlar nedeniyle her gün yüzlerce anne veya bebek hayatını kaybediyor.
Sezaryen sayesinde dar doğum kanalına neden olan genler artık anneden çocuğa geçebiliyor.
Eskiden dar doğum kanalı sebebiyle, çoğu vakada anne de bebek de doğum sırasında hayatını kaybediyor ve doğum kanalı genleriyle ilgili doğal bir seleksiyon yaşanıyordu. Sezaryen yöntemiyle bu seleksiyon da durmuş oldu.
Yani dar pelvisli bir annenin, normal doğumla bebek dünyaya getirmesi riskli olduğundan sezaryen bu noktada kurtarıcı bir yöntem.
Ayrıca, annenin şeker hastalığı, yüksek tansiyon gibi gebeliği zorlaştıran başka rahatsızlıkları da varsa, sezaryen yöntemi tercih edilebilir. Çünkü bu rahatsızlıklar plasentayla ilgili sorunlara yol açabiliyor.
Ancak sezaryen cerrahi bir operasyon olduğu için, kan kaybı, enfeksiyon ve anestezi kaynaklı komplikasyonların gerçekleşme riski yüksek.
Operasyon sırasında bağırsak veya mesane yaralanabiliyor, kan pıhtısı oluşabiliyor. Aynı zamanda cerrahi yaraların iyileşmesi için de annenin zamana ihtiyacı olduğundan, 5 güne kadar hastanede kalabiliyor. Bu süreçte karnında daha fazla ağrısı olabiliyor.
Sezaryenle doğan bebekler, doğumda ve çocukluk çağında solunum problemleri yaşayabiliyorlar.
Normal doğum esnasında, doğum ağrılarıyla birlikte akciğerleri sıvıyla dolu olan bebeğin, akciğerlerinden sıvının boşalma süreci başlıyor. Sancıyla birlikte salgılanan maddeler bebeğin akciğerlerini doğum sonrasına hazırlıyor. Sezaryende doğum sancısı çekilmediğinden akciğerler hazırlıksız yakalanıyor ve bu bebeklerin ilerde de astıma yakalanma riski artıyor.
Sezaryen doğumlarda, sütün gelme süresi daha uzun.
Normal doğum esnasında serviks ve uterusun kasılmasıyla, hipofiz uyarılır ve oksitosin hormonu salgılanması başlar. Bu hormon, rahim kaslarını uyararak, doğumun kolay yapılmasını sağlar. Doğumdan sonra ise kanda bolca bulunan oksitosin, meme ucunu uyararak anneden süt salınımını sağlar. Sezaryen doğumda ise, bebeği emzirmeye başlayınca meme ucunun uyarılmasını sağlayabilirsiniz. Bu nedenle süt daha geç gelebilir.
Sezaryen doğum bağırsak florasındaki bakterileri etkileyerek, ilerde obeziteye yol açabiliyor.
Bağırsak bakterilerinin etkilenmesi demek, besinlerin sindiriminin değişmesi demek. Sezaryen doğum yapan annelerin de daha fazla kilo aldığı, obez ya da diyabetli olma olasılıkları da yüksek olarak değerlendirilmiş. Bu durum bir döngü şeklinde devam ediyor.
Normal doğumla dünyaya gelen bebekler annenin doğum kanalı boyunca faydalı bakterilerle haşır neşir oluyor, bu şekilde daha kuvvetli bir bağışıklık sistemine sahip oluyorlar.
Dolayısıyla solunum sorunlarına da daha az maruz kalıyorlar. Normal doğumda anne bebeğiyle hemen temasa geçip, emzirmeye başlayabiliyor.
Normal doğum çok uzun ve zorlu geçmişse, bebeğin kafa derisinde ya da köprücük kemiğinde zedelenmeler olabiliyor.
Normal doğum sırasında fetüs, doğum kanalı boyunca hareket ederken, vajinanın çevresindeki dokular gerilip, yırtılabiliyor.
Germe ve yırtılma şiddetliyse, bu bölgeler için dikiş gerekebilir. Bu da idrar ve bağırsak işlevini kontrol eden pelvis kaslarının zayıflamasına veya yaralanmasına neden olabilir.
Normal doğum yapanlar bağırsak ve idrar sorunlarıyla sezaryen doğum yapanlara göre daha sıklıkla karşılaşıyorlar.
Öksürük, hapşırık veya gülme durumunda idrar sızdırma eğilimleri daha fazla oluyor.
Peki gelecekte neler olacak?
Bilim adamları evrimsel sürecin devam ettiğini, bu nedenle kadınlarda farklı doğum kanalları boyutlarını olduğunu ve belki de ilerde sezaryen yöntemine hiç gerek duyulmayacağını düşünüyorlar.
Tüm bebişlerin sağlıkla doğup büyümesi dileğiyle…