Osman Ulagay
Ben kırk yıldan beri gazetecilik yapıyorum, haliyle çok şey gördüm ve yaşadım fakat toplumun kayda kıymet bir kısmının bu kadar delilsiz, bu kadar dayanaksız, bu kadar uydurmasyon savlarla bu kadar uzun bir mühlet avutulup kandırıldığını birinci defa görüyorum.
Türk Lirası’nın(TL) başına gelenlerden başlayayım. Düşünebiliyor musunuz son üç yıl içinde bu ülkenin parası pul edilerek barış vaktinde bir ülkeye yapılabilecek en büyük kötülük yapılmış. Bu sayede içerden bilgi alıp küpünü dövizle dolduranlar dışında kalan ve gelirini TL ile kazanan herkes büyük kayba uğramış ve enflasyon yüzde 20’lere tırmanmış fakat hala “Tayyip Beyefendi ekonomiyi düzgün yönetiyor” diyenler var . Halbuki Tayyip Beyefendi’in 2018’de evvel kendi icadı olan faiz teorisini dünya finans etraflarına anlatıp onların takdirini(!) topladıktan sonra çamaşır değiştirir üzere Merkez Bankası lideri değiştirmeye başlaması uygulanacak faizi dikte eden birinci Cumhurbaşkanı olması TL’nin bu duruma düşmesinin esas nedeni.
İş dünyasının rötarlı yansısı
İktisadın düzgüne gittiğini yakın vakte kadar iş dünyasından da duyuyorduk. Doğrusunu söylemek gerekirse, devlet bankalarının enflasyonun altında kalan faizle bol keseden dağıttığı kredileri kullanıp enflasyonun başını alıp gittiği ortamda malına artırım bindiren iş sahiplerinin halinden mutlu olması anlaşılabilir bir şey.
Ne var ki, bir ülke tasarruf açığını finanse edecek dış kaynağı bulamıyorsa bu oyunu sürdüremez. Sonunda artık o noktaya gelindi ki, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği(TOBB) bile suskunluğunu bozarak “döviz kurlarındaki tırmanışın gerçek bölümü huzursuz ettiğini” söylemek zorunda kaldı. Evvelki günkü Dünya’da yer alan “Pusula kayboldu” başlıklı haberde farklı bölümlerin yetkilerinin döviz kurundaki meçhullükten duyduğu rahatsızlık lisana getiriliyordu.
AKP’nin ekonomiyi güzel yönettiği devir
Dikkat ederseniz Cumhurbaşkanı Erdoğan son vakitlerde AKP’nin iktisattaki başarısın anlatırken daima 2003 sonrasındaki birinci iktidar periyodundaki muvaffakiyet karnesine gönderme yapıyor. 2008’e kadar olan devirde AKP’nin iktisadın idaresinde ve Batı dünyasıyla bağlarda izlediği çizgiyi ben de olumlu buluyordum. Türkiye 1971’den beri birinci defa 2004 yılı sonunda tek haneli enflasyonu yakalamış, Türk parasındaki sıfırları atmış ve dış dünyada ilgi gören bir ülke haline gelmişti. Bu sayede 2006 ve 2007’de yılda 20 milyar doların üzerinde direkt yabancı sermaye yatırımı(FDI) gelmişti Türkiye’ye ve fert başına gelirimiz 2008 yılı sonunda birinci sefer 10,000 doların üzerine çıkmıştı. 2008 yılının Ağustos ayında 1,15 TL.ile 1 Dolar almanın mümkün olduğu günler bile olmuştu.
TL. 88 Cent’ten 10 cent’e düştü
Evet 2008 yılında ABD parasıyla 87 Cent eden Türk lirası artık 10 Cente düşmüş durumda. Yani %89’a yakın bir bedel kaybı kelam konusu. Son 5 yılda uğranan kayıp da %70’i buluyor. Sayın Erdoğan’ın 2018’de kendinden menkul faiz teorisini dünyaya ifşa etmesinden sonra tekrarlanan kusurlarla muazzam bir çöküş yaşandı ülkemizin parasında. Enflasyon ise tırmandıkça tırmandı ve bir kısır döngüye girildi.
AKP’nin iktisatta muvaffakiyet göstermesinde değerli hissesi olan DEVA Partisi Genel Lideri Ali Babacan, 23 Ekim tarihli Karar Gazetesi’ne yaptığı açıklamada, artık gelinen noktadaki ümitsiz durumu şöyle anlatıyor:
“Döviz rezervimiz eksi 52 milyar dolara düştü. Döviz rezerviyle kuru denetim etme imkanı kalmadı. Merkez Bankası’nın elinde bir tane enstrümanı kaldı, o da gecelik faiz. Ne yapsalar para etmiyor. Merkez Bankası faizi indiriyor, piyasa faizi yükseltiyor, kur fırlıyor. Aslında bu faiz kararı Merkez Bankası’nın değil, Sayın Erdoğan’ın kararı…FATE diye bir kurum var, bizim de takviye verip kurdurduğumuz bu kurum Türkiye’yi gri listeye aldı. Bu Türkiye’nin prestijiyle ilgili çok tehlikeli bir durum. Gri listeye alınan ülkelere sermaye akışı yavaşlar. Hükümet maalesef Türkiye’nin milletlerarası alanda prestijini sarsacak işler yapıyor, inanç olmadan iktisadın düzelmeyeceğini anlamıyor. Sayın Erdoğan zannediyor ki talimat vereyim, Merkez Bankası faizi indirsin, enflasyon da, piyasa faizleri de düşsün, iktisat düzelsin. Hayal, hayal,hayal..”
Soros komplosu efsanesi
Ali Babacan’ın da değindiği üzere, güya bir hayal dünyasında yaşıyor Sayın Erdoğan ve içine düştüğü çıkmazdan çıkmak için her şeyden evvel dış kaynak girişine gereksinim duyan Türkiye’nin Batı dünyasındaki ve finans piyasalarındaki prestijini daha da aşağı çekecek çıkışlar yapıyor. Bu çeşit meydan okumaların olumsuz sonuç verdiği artık çok yeterli bilindiği için bu usullerle iktisattaki çıkmazı ve toplumdaki fakirleşmeyi örtmenin zorlaştığını da artık anlaması gerekiyor.
Beraat ettiği halde mahpusta tutulan Osman Kavala’nın “Sorosçu” olduğu ve Soros’un Türkiye’yi maksat alan makûs emellerine hizmet ettiği için “hapiste tutulduğu” (İçişleri Bakanı’nın açıklaması) argümanı da bir efsane bence. 2003 yılında Davos’ta Soros ile tıpkı masaya oturup ondan takviye istediği bilinen Sayın Erdoğan’ın artık Kavala’nın hür bırakılmasını isteyen 10 ülkenin büyükelçilerini kovmak istemesi ve mevzuyu Soros’a bağlaması da dikkatleri saptırarak iktisattaki fiyaskoyu örtmek için bulunmuş bir kurnazlık denemesi. Hala toplam serveti 6.8 milyar dolar olan 91 yaşındaki Soros’un bugünkü profiliyle ne gücü kâfi “güçlü Türkiye”yi sabote etmeye ne de bu türlü bir niyeti var bence. Aslında 10 tane Soros bir ortaya gelse bugünkü idarenin Türkiye’ye verdiği ziyanı veremez.
